Sayfalar

30 Nisan 2011 Cumartesi

Albay Atilla Uğur - Savunma Metni - 08.04.2011

"ULU ÖNDERİN İZİNDEN GİDİP SİLİVRİ ZULÜMHANESİNE ATILMAK BENİM İÇİN ŞEREFTİR..!"



EVET, NİYE BEN? Bunun cevabı son derece açıktır;
EVET BEN, Çünkü; Bebek katilini İmralı’da sorgulamış Türk subayıyım..!
EVET BEN, Çünkü; PKK, DHKP-c ve Hizbullah terör örgütleri ile mücadelede hasbelkader başarılı olmuş bir Türk subayıyım..!
EVET BEN, Çünkü; Hizbullah terör Örgütü üst düzey yöneticilerinin yakalanması operasyonuna katılmış bir Türk subayıyım…!
EVET BEN,Çünkü; Allah’ını, milletini bilen Mustafa Kemal’in yolundan giden bir Türk Subayıyım…!



TÜRK MİLLETİ UYANMAYA BAŞLADI…!
Sayın Başkan,
Sözlerimi 15 dakikalık (yaklaşık) sürede bitireceğim. Bu uydurma Ergenekon davası, emir ve talimatlarla başlatıldıktan sonra burada bulunan birçok insana yapıldığı gibi bana da yalaka ve yandaş medya tarafından olmadık saldırılar, hakaretler yapıldı. İddianamede bile bulunmayan birçok konuda iftiralar atıldı. “Nasıl olsa yönetimin, yargının ve polisin büyük kısmı bizden, vurabildiğimiz kadar vuralım” dendi.
Türk Milleti, Anadolu insanı önce “Vay anasını ne biçim örgütmüş bu” dedi… Psikolojik harp o kadar yoğun uygulandı ki; insanımızın kafası karmakarışık oldu.
Akabinde saygıdeğer heyetiniz binlerce sayfadan oluşan ve iftiraname niteliğindeki bu uydurma iddianameyi çok CİDDİ bularak kabul etti. O kadar kısa süre içinde tamamını inceleme imkanınız olmadığı gibi, sizi bu iddianameyi kabule zorlayan bir mevzuat hükmü de bulunmuyordu. Sonra usulsüzlükler, digital katliamlar, sehven yüklemeler, uydurmalar, gizli ve açık tanık komedileri yaşanmaya başladı. Önceleri bu davaya “evet, bir şeyler vardır” diyen vatandaş sayısı hızla düşmeye başladı. Son anketlerde bu davayı inandırıcı ve yargılamayı hukuka uygun bulanların oranı %29 çıktı. Yani millet uyanmaya başladı…!

İDDİANAMEDEKİ YALANLARIN HEPSİNİ BELGELERLE KANITLADIM..!
Sayın Başkan;
Genel görünüm ve gidişatı kısaca özetledikten sonra şahsımla ilgili trajikomik durumlardan örnekler vermek istiyorum. Hakkımda malum çete tarafından uygulamaya konulan karalama kampanyası sırasında gazeteci ve köşe yazarı olduklarını iddia eden yirmiye yakın şahıs ve gazeteleri hakkında suç duyurusunda bulundum. Gerçek savcılar suç duyurularımı ciddi bulup dava açtılar ve yine gerçek hakimler kovuşturmaya başladılar. Bunlardan en belirgin örnek Ayşe Nazlı ILICAK adlı kişinin İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesince şahsıma hakaret ettiğinin sabit görülmesi ile daha sonra paraya çevrilen bir cezaya mahkum edilmesidir. Burada cezanın miktarı veya niteliği önemli değildir. Aslolan benim haklılığımın bağımsız Türk Mahkemesince TESCİL edilmiş olmasıdır.
Diğer bir önemli husus ise emrinde çalışmaktan onur duyduğum, terörle mücadeledeki başarımdan dolayı defalarca ödülünü aldığım şehit Albay Rıdvan ÖZDEN’in benim tarafımdan öldürüldüğü iddiasıdır. Bu iddia alçaklıktan öte şerefsizlik ve iğrençlik abidesidir..! Yalaka, tetikçi ve yandaş medyada günlerce bu hususta yayın yapılmıştır. Hepsi ile ilgili yaptığım suç duyuruları kabul edilmiş ve dava açılmıştır. Heyetiniz Mardin Başsavcılığından ilgili belgeleri istemiş ve bana ulaşmıştır. Aynen okuyorum;(Gelen yazı okundu, yazıda böyle bir olayın olmadığı yazıyordu/Yön.)
İddianame adı verilen iftiralar manzumesi kabarık olsun diye, kamuoyunu ve kovuşturmayı yapan heyetinizi şahsım hakkında olumsuz etkilesin diye konulan Gizli Tanık Aydos ve Gizli Tanık Kıskaç’ın benimle ilgili iftiralarının yine tarafınızdan çeşitli makamlardan istenen resmi belgelerle YALAN olduğu anlaşılmıştır. Bu husus heyetinizce de görülmüştür. Hatırlatmak için söylüyorum “Ben bir köylü kadına uyku hapı vermişim, teröristlerin yemeklerine koymuş sonra teröristler sarhoş gibi dağda dolaşırken ben de bunları yakalayıp öldürmüşüm(?).” “ Bir başka terörist grubu da caminin altında yakalayıp aynı şeyi yapmışım(?)” Mardin C.Başsavcılığı’ndan gelen cevabi yazıda bu canilerin nerede, ne zaman güvenlik güçleri ile girdikleri çatışmalarda etkisiz hale getirildikleri açıkça belirtilmiştir. Heyetiniz bu konuya da vakıf olmuşlardır. Keza Kütahya’da Alay K. Lığı yaptığım, ADD’ye üye olduğum iddialarının da doğru olmadığını sizlere gelen cevabi yazılardan anladınız.
Ayrıca eşime ait şirketin askeri ihalelere girdiği ve aldığı iddiası ile ilgili iddia makamı salt eşime ait şirketin değil arkadaşım Dr. Bülent Göktuna’nın mineks adlı şirketinin de ihalelere girip girmediğini, ihale alıp almadığının sorulmasını istedi. Sordunuz, cevap geldi, zaten bunu da siz okudunuz, tek bir ihaleye girilmemiş ve de alınmamış olduğu ortaya çıktı.
Sayın Başkan;
Bir sene kadar önce 4 No’lu da iken isimsiz ve imzasız mektuplar gelmeye başladı. Bir kadın kocasının benim yüzümden battığını, perişan olduğunu, çocuklarının özel okul paralarını ödeyemediğini yazıyor, alakalı, alakasız saçma sapan hususlara vurgu yapıyordu. Kurum Müdürlüğü imzasız, isimsiz mektupları kabul etmeme kararı aldı. Şimdi öğrendim, yaklaşık bir aydır avukatlarım Sn. Celal Ülgen, Sn. Hüseyin Ersöz ve Sn. Serkan Günel’in bürolarına aynı oğrultuda telefonlar gelmeye başlamış. Anlıyorum ki artık her şeyi açığa çıkmış bir çete yeni numara ve düzmece senaryoların peşinde. Bana daha önce iftira atan, buradaki bütün insanları itibarsızlaştırmaya çalışan çete iş bu çetedir.
Sayın Başkan, size de iğrenç iftiralar atan çete aynı çetedir. Polis ve Yargı içine ustalıkla sızmış olan bu çetenin yemeyeceği herze yoktur.

ÇETENİN YENİ HEDEFİ 11.AĞIR CEZA HAKİMİ’DİR..!
Çok yakın bir gelecekte 11. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı’na aynı iğrençlikleri uygulayacaklardır. Türk Milleti adına karar verdiğinin bilincinde olan bu hakim hem Balyoz düzmece davasında hem de Hanefi Avcı ile ilgili konuda korkmadan hukuk adamlığının gereğini yapmıştır. Bu yüzden çetenin hedefidir…

Şimdi elimdeki bir başka resmi belgeden söz etmek istiyorum.(Özel Koruma Kararı yazısı okundu)

Heyetiniz üyesi hakimlerden duymadım ama Sayın Başkan, sizin tecrübeli bir hukukçu olarak sanıklara “Neden sen” “Neden bunlar sana yapılmış da bir başkasına yapılmamış” anlamında sorular sorduğunuza tanık oldum. Aynı şeyi savunmamda bana da sordunuz. EVET, NİYE BEN?
Bunun cevabı son derece açıktır;
EVET BEN, Çünkü; Bebek katilini İmralı’da sorgulamış Türk subayıyım..!
EVET BEN, Çünkü; PKK, DHKP-c ve Hizbullah terör örgütleri ile mücadelede hasbelkader başarılı olmuş bir Türk subayıyım..!
EVET BEN, Çünkü; Hizbullah terör Örgütü üst düzey yöneticilerinin yakalanması operasyonuna katılmış bir Türk subayıyım…!
EVET BEN,Çünkü; Allah’ını, milletini bilen Mustafa Kemal’in yolundan giden bir Türk Subayıyım…!
İŞTE “NEDEN” SORUSUNUN CEVABI KISACA BUDUR…!
Bana darbecisin, teröristsin deniyor. Darbeci de, teröristte şerefsizdir. “Falanca milletvekili ile görüşüp onu AKP’den koparmaya çalışıyorsunuz” deniyor. Darbe olduğunda milletvekilinin, rektörün, partinin hükmü mü kalır? Darbe böyle mi yapılır?
Sayın Heyet, beni sevmiyor, hatta nefret ediyor olabilirsiniz…Hatta bu teröriste bir an önce ağırlaştırılmış müebbet verelim de gününü görsün diye düşünebilirsiniz…Ama heyetiniz Türk Milleti adına karar veren bağımsız bir mahkemedir. “İddianamede bu sanık için şunlar şunlar yazılı ama gelen cevabi yazılarda birçok nokta konunun gerçek dışı olduğunu gördük, bu şüphelidir ve şüpheden de sanık yararanır” diye hiç mi düşün müyorsunuz?

ABD, PKK’YA YARDIM GÖNDERDİ…!
Geçen duruşmada İbrahim Şahin Amerikan helikopterinden teröristlere yardım malzemesi atıldığını söyledi. Siz de rapor yazdın mı, bildirdin mi diye sordunuz. İşin aslı şudur. 1992 yılında Şırnak ile Betüşşebap arasındaki Hezil Çayının batısındaki bölgede kalabalık bir terörist grubu ile çatışma çıkmıştı. Bende o sırada Pervari Kalmetepe ve Konisor sırtlarında başka bir terörist grup ile çatışmada idim. Hezil çayı kenarındaki terörist grup güvenlik güçlerince tamamen sarıldığında birçok yaralılarının olduğu bir zamanda, akşama doğru bir Amerikan Skorsky helikopteri gelip teröristlerin bulunduğu alana 10-12 balya atıyor. Bu durum Şırnak Tugay K.lığınca üst makamlara arzediliyor, C. Başkanı’na kadar sunuluyor ve Amerikalılardan cevap isteniyor. Çekiç Güç cevap veriyor ve yanlışlıkla atıldığını, peşmerge sandıklarını söylüyor.
Ayrıca teröristlerle girdiğimiz birçok çatışma sonucunda bulduğumuz sığınak ve de sonucunda, bulduğumuz sığınak ve depolarında ABD ordusuna ait çok sayıda matara, ilaç, harp paketi vs. gibi malzemeler bulup rapor ettik. Ele geçen malzeme dökümleri aynı zamanda ilgili savcılıklara da bildirildi. Yani bu husus tamamen DOĞRUdur…!

Diğer önemli konu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Bursa Nutku,Medeni bilgiler kitabı ve Nutuk adlı eseridir .
Ben burada ''Bursa Nutku vardır yoktur tartışmasına bir kaç kez şahit oldum.Ayrıca Ulu Önderin el yazısı ile notlar düşerek hazırladığı ve okullarda okutulması amacıy ile 1930 yılında basılmış olan Medeni Bilgiler adlı kitabın 7 ci sayfasının suç delili olarak 3.iddianame ek klasörlerine konulduğunu gördüm.
Sn.Bşk.06.şubat 1933 günü İzmir'den Bursaya gelen Ulu Önder Çelik Palasda kalırken akşam Balıkesir Kolordu K.,Bursa Valisi,İçişleri Bakanı ve Adliye Bakanının olduğu toplantıda bu nutku irade buyurmuştur.Bu toplantıda ulusal ve yerel gazetecilerde bulunmaktadır.Bursa illinde bazı Cumhuriyet düşmanlarının faaliyetlerinden bahsedelirken Bursa belediye başkanı ''Efendim Bursa gençliği bu olayı hemen bastıracaktı ama polis ve adliyeye olan güveninden ötürü ...'' diyor.Ulu Önder Başkanın sözünü keserek patlıyor ve ''Bursa gençliğide ne demek ,ülkede yer yer parça parça gençlik yoktur sadece Türk gençliği vardır diyor ve hepinizin bildiği nutku söylüyor.Bu söylevde özetle Türk Gençliğinin devrimlerin ve rejimin sahibi olduğunu,bunlara saldırı olduğunda Cumhuriyetin polisi var askeri var ,adliyesi var demeden mücadele etmesi gerektiğini öğütlüyor ''.Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın anılarında ve Hasan İzzettin Dinamonun Kutsal Barış adlı esrinde bu husus mevcuttur.
Sayın Başkan ;halen yürürlüktede bulunan Anayasamızın 23 Temmuz 1995 gün ve 4121/ 1 sayılı karar ile yapılan değişiklikle başlangıç maddesinde aynen şöyle denilmektedir.
Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve yüce Türk Milletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu anayasa ;Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve onun inkilap ve ilkeleri doğrultusundadır''denilmiş,
03.10.2001 gün ve 4709 / 1 sayılı kanunun değişik ibaresinde ise;Hiçbir faaliyetin Türk Milleti menfaatlerinin ,Türk varlığının Devlet ve Ülkesiyle bölünmezliği esasının ,Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin,Atatürk'ün ilke ve ilkilaplarını ve medeniyetçiliğinin karşısında koruma göremeyeceği hususu AÇIK VE NET OLARAK ORTAYA KONULMUŞTUR.Ve en sonunda da şöyle denilmiştir:
''Bu Anayasa Türk Milleti tarafından demokrasiye aşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.''
Sn.Başkan ;nur içinde yatsın rahmetli babam Ulu ÖNDERİN dönemine yetişmiş bir Türk genci idi.Hep Mustafa Kemal'in in yolunda gitti .Kardeşlerim ve bana ilk öğrettikleri Yüce Allah ve sevgili peygamberimiz sevisinden sonra Atatürk ve Vatan aşkı idi.Bende Atatürk'ün yolundan gittim ve gidiyorum ,çocuklarımda aynı çizgiyi izleyecekler.
Artık tüm dünya alem tarafından bilinen malum çeteninde bütün korkusu Atatürkçüler ve Türk gençliğidir....Çete korkusunda haklıdır .Çünkü Mustafa Kemal yolundan giden bizler milyonlarız ve Cumhuriyeti,Vatanı,Allah'ın izni ile bu çete ve yandaşlarına yedirmeyeceğiz.Sözlerimi bitirirken çok küçük bir anımı nakletmek istiyorum.2007 yılında 5.000 Mehmetçiğe emir komuta ederken icra ettiğimiz yemin merasiminde binlerce aileye hitaben bir konuşma yapmış ve ulu önderin gençliğe hitabesinden söz etmiştim.Konuşma sonunda herkes heyecanla alkışladı.Evimi bastıklarında aldıkları cd lerden birinde buda vardı.Tören sonunda verdiğim reseps,iyonda sn.Vali ,Ağır ceza reisi ve Başsavcı ayakta sohbet ederken Ağır ceza reisi arkadaşım ''Komutan güzel konuştun,hepimizi duygulandırdın ama Mustafa Kemal den o kadar sıklıkla söz ettinki bu bazılarını rahatsız etmiştir,mazallah başına bir şey gelir diye laf etti ,gülüştük'''....Aradan bir sene geçmeden terörist diye tutukladılar ....Ulu Önderin izinden gidip Silivri Zulümhanesine atılmak benim için şereftir.
Teşekkür ederim.

Em.Albay Atilla Uğur
Silivri Esiri

3 ZOR İŞİN BASİT ÇÖZÜMÜ


KAYBEDECEĞİNİ BİLE BİLE



Kaybedeceğini bile bile neden mücadele ediyosun dedi, ?
Öleceğini bile bile yaşadığını unutmuştu o an...
Bozmadım.

ÖZDEMİR ASAF


17 Nisan 2011 Pazar

KARİKATÜR - Deli Diyorlar Bana


Dick Hoyt - İmkansızı Başarmak

Oğlu babasına sorar,
 - Babacığım benimle maraton koşmaya var mısın ?
 Kalp sorunları olmasına karşın baba yine de 
-Evet varım
diye yanıtlar. Ve bir maratonu birlikte tamamladılar. Baba oğul başka bir çok maratonu daha birlikte koştular. Baba her seferinde oğlunun yeni bir yarış talebini kabul ediyordu. Oğlu bir gün babasına 

-Baba birlikte bir Ironman'a (Triathlon) koşmaya var mısın benimle ? deyince baba bu kez de evet der ve kabul eder.
(Bilmeyenlere anımsatalım ki Ironman dünyanın en zor triathlon yarışıdır ve üç dayanıklılık sınavından oluşur : Denizde 3. 86 km'lik yüzme 180.20 km'lik bisiklet ve nihayet 42.195 m'lik bildiğimiz maraton. Baba oğul bu zor yarışı birlikte tamamladılar. Nasıl mı ? işte videosu,

  
Dick Hoyt ve oğlu Rick Hoyt'un hayatta her şeyi başarabilmenin mümkün olduğunu, çaba ve emek sarfedip, inanınca imkansız hiç bir şeyin olmadığını gösteren müthiş yaşam öyküsünü izlemenizi tavsiye ederim.

Geri kalan hikaye için http://www.teamhoyt.com/  sitesini ziyaret edebilirsiniz.

7 Nisan 2011 Perşembe

Karikatür - İleri Demokrasi


Japonlardan Mucize Alet - SWITL

İşte dünya'nın en yeteneki insanları japonlar dan bir harika icat daha. Bir japon firmanın geliştirdiği SWITL isimli ürün izleyenleri şaşırtıyor.


KUTUP IŞIKLARI - AURORALAR

Auroralar (kuzey/güney kutup ışıkları) 



Özellikle kutup bölgelerinde gökyüzünde gözüken, dünyanın manyetik alanından gelen yüklü parçacıkların çarpışmasından kaynaklanan doğal ışımalardır. Bu ışımalar, genellikle geceleri gözlemlenir, ağırlıklı olarak İyonosfer’de meydana gelir. Kutup aurorası veya kutup ışıkları olarak da anılır. Bu olgu yaygın olarak 60 ve 72 derece kuzey ve güney enlemleri arasında görünür, bu da arktik ve antarktik kutup dairelerinin içine düşer. Kuzey enlemlerde bu etki aurora borealis(veya kuzey ışıkları) olarak adlandırılır. Aurora kelimesi Roma Şafak Tanrıçası’nın isminden gelmekte. Boreas’da Yunancada kuzey rüzgarına Pierre Gassendi tarafından 1621 de verilen isimdir. Aurora borealis'in görünme olasılığı, kuzey manyetik kutbuna yaklaştıkça artar. Manyetik kutbun yakınlarında oluşan auroralar tam 90 derece, fakat uzaktan kuzey ufkunu yeşilimsi bir parlaklıkla, bazen de güneş alışılmamış bir yönden doğuyormuş gibi soluk bir kırmızıyla aydınlatırlar. Aurora borealis sıklıkla gündönümlerinde oluşur. Cree halkı bu ilginç olaya Ruhların Dansı adını vermişler. Avrupa'da orta çağlarda auroraların Tanrıdan işaretler olduğuna inanılırmış. (Wilfried Schröder, Das Phänomen des Polarlichts, Darmstadt 1984).
Güney’deki oluşum, aurora australis(güney kutup ışıkları), benzer özelliklere sahiptir. Ancak Antartika’da, Güney Amerika’da ve Avustralya’da daha yüksek enlemlerden görülebilir. Australis anlamı ‘güneyin’ olan Latince bir kelimedir.
Auroralar bütün dünyadan ve diğer gezegenlerde de gözlemlenebilir. Daha uzun süreli karanlık ve manyetik alan dolayısıyla, kutuplara yakınlaştıkça daha çok görünür olurlar.

Oluşma Zamanları

Aurora çoğunlukla kutuplarda meydana gelen bir olaydır. Güçlü bir manyetik fırtına geçici olarak aurorasal ovali genişlettiğinde, nadiren ılıman enlemlerde de görülür. Büyük manyetik fırtınalar yaklaşık olarak 11 yılda bir gerçekleşen güneşlekesi döngüsü ile en yoğun fırtına ortaya çıkar ya da patlamada sonraki üç yıllık dönemde. Fakat, aurorasal bölgenin içinde auroranın meydana gelme olasılığı, genel itibariyle IMF çizgilerinin eğimine (literatürde Bz ), özellikle güney yönlü olmasına, bağlıdır.
Aurora olayını başlatan jeomanyetik fırtınalar aslında ekinoks aylarında daha belirginleşir. Kutupsal aktiviteler ile bir ilgisi olmazken, neden jeomanyetik fırtınaların Dünya’nın mevsimlerine bağlı olduğu net olarak açıklığa kavuşmamıştır. Manyetopozda, Dünya’nın manyetik alanı kuzeyi gösterir. Bz büyük ve negatif olduğunda (IMF güneye doğru), Dünya’nın manyetik alanını temas noktasında kısmen engeller. Güney yönlü Bz, güneş rüzgarının Dünya’nın daha içerideki manyetosferine ulaşabileceği bir kapı açar.
Geometrik açının bir sonucu olarak Bz bu zamanlarda en çok etkisini gösterir. Gezegenlerarası manyetik alan (IMF) Güneş’ten gelir ve güneş rüzgarı ile dışa doğru taşır. Güneş’in hareketinden sebebiyle IMF sarmal şekildedir. Nisan ve Ekim’de Dünya’nın manyetik kutup ekseni Parker sarmalı ile aynı hizada, en yakın konumuna gelir. Sonuç olarak, Bz ‘nin güney yönlü ve kuzey yönlü hareketi en büyük olur.
Fakat, Bz sadece jeomanyetik aktiviteyi etkilemez. Güneş’in dönme ekseni Dünya’nın yörüngesine göre 8 derece eğiktir. Güneş rüzgarı, güneşin ekvatoruna oranla, çok hızlı bir şekilde Güneş’in kutuplarından estiği için, her altı ayda Dünya’nın manyetosferini bastıran parçacıkların ortalama hızı artar ve azalır. Dünya heliographic enleminin en yüksek olduğu 5 Eylül ve 5 Mart günlerinde, güneş rüzgarının hızı en yüksek değerine, ortalama, 50 km/sn hızına ulaşır.
Hâlâ, ne Bz ne de güneş rüzgarı geometrik fırtınanın mevsimsel davranışını tam olarak açıklayamıyor. Bu etkenlerin hepsi ancak bir oranında gözlenen yarıdönemsel değişimlere veri sağlıyor.

5 Nisan 2011 Salı

Izlenmesi gereken filmler - Memento (2000)

Memento/Akıl Defteri (2000) 
“Some memories are best forgotten”





Yönetmen:
Christopher Nolan
Senaryo:
Christopher Nolan
Jonathan Nolan (öykü)

Oynayanlar:
Guy Pearce (Leonard Shelby)
Carrie-Anne Moss (Natalie)
Joe Pantoliano (John Edward ‘Teddy’ Gammel)
Stephen Tobolowsky (Sammy Jankis)


Kelime anlamı olarak “birini ya da bir şeyi hatırlatma amacıyla alınan ya da tutulan not” olarak çevirebileceğimiz Memento, olağanüstü kurgusuyla, Pulp Fiction/Ucuz Roman (1994) ve The Usual Suspects/Olağan Şüpheliler gibi, başarılı ve farklı kurgularıyla seyircileri hayrete düşürmüş, heyecanlandırmış filmleri gölgede bırakıyor. Nolan kardeşlerin ilk senaryo denemesi ve Christopher Nolan’ın ilk yönetmenlik çalışması olan Memento’da, karısının öldürülmesi sırasında kafasına aldığı darbeyle kısa süreli hafıza kaybı hastalığına yakalanan Leonard Shelby’nin (Lenny), karısının intikamını almak için yaptığı mücadeleyi izliyoruz. Daha doğrusu öyle zannediyoruz…

Lenny’nin, bir kaç dakika önce yaptığı bir şeyi, olanları, kişileri hatırlayamama gibi bir “durumu”u vardır. İlerleyebilmek için geçmişi hatırlaması gerekmektedir. Bunu da aldığı, sürekli yanında taşıdığı Polaroid makinayla çektiği fotoğrafların arkasına yazdığı ve de bütün vücuduna dövme olarak yaptırdığı notlarla sağlar. Tabii bir de “Sammy Jankis’i hatırla”malıdır. Bu durum, karısının tecavüze uğrayıp öldürüldüğü gece katil(ler)le boğuşması ve birini de öldürdüğü olay sırasında kafasına aldığı bir darbeden sonra başlamıştır. Polis, Lenny’nin iddia ettiği gibi olayda ikinci bir kişinin olduğuna inanmamıştır çünkü kaçan katil, kendisiyle ilgili delilleri yok etmeyi başarmıştır. Lenny, suçluyu kendi cezalandırmak için çalışmalara başlar. Ulaştığı isim “John G”dir.

Oldukça basit olarak gözüken bu hikaye, seyirciyi Lenny’nin yerine koyan, Memento’yu Memento yapan kurgusuyla ön plana çıkıyor. Film John G’nin(?) öldürülmesiyle başlıyor ve başa doğru akıyor! Hayır, aslında doğrudan sondan başa akan bir film değil bu. Tam olarak kavrayabilmeniz için paragrafın sonuna kadar beklemeniz gerekecek. Film, Lenny’nin olayın ne, nerede, etrafındaki insanların kim olduğunu anlamadığı sahnelerle başlayan bölümlerle dolu. Bir anda biten ve az önce biten yere doğru akan, aynı sahneleri iki defa görmenizi sağlayan bölümler, gerçekten kafa karıştırıyor ama bir süre sonra alışıyorsunuz. Ve kendinizi bu bölümlere iyice kaptırmışsanız, aralardaki siyah-beyaz bölümleri kavrayamayabiliyorsunuz. Çünkü bu bölümler bildiğimiz dramatik kurguda ilerliyor ve ters kurguyla işlenmiş başta son buluyor. Kısaca film, hem baştan hem de sondan, ortaya doğru ilerliyor!


Bu kurgu içerisinde önemli bir yere sahip olan kişilerden biri, Sammy Jankis. Lenny, elindeki “Sammy Jankis’i hatırla” dövmesiyle hatırlar Sammy’nin hikayesini. Bunu siyah-beyaz bölümlerde Lenny’den dinliyoruz. Sammy, Lenny’nin “normal” olduğu ve sigorta uzmanı olarak çalıştığı zamanlarda karşısına çıkan ve kendiyle aynı durumda olan bir vakadır. Ancak sigorta şirketi olarak Sammy’nin gerçekten böyle bir hastalığının olup olmadığı önemlidir. Acaba Sammy numara mı yapmaktadır? Yoksa şartlandırmalarla öğrenebilir mi? Kocasını gerçekten seven Sammy’nin karısının ölümüne kadar uzanan hikaye gerçekten etkileyici ve filmi anlaşılabilir(!) kılması açısından önemli.

Olayların geçmişini öğrendikçe, acaba Lenny’nin hikayesinin anlatıldığı, gördüğümüz gibi olup olmadığı konusunda şüpheye düşüyoruz. Anlık sahneler de şüphemizi güçlendirici etki yaratıyor. Ve film “bittiğinde” kafamızdaki soru şu oluyor: Lenny gerçekte kim?

Seyirciler Guy Pearce’ı, L.A Confidential/Los Angeles Sırları (1997) ve The Time Machine/Zaman Makinası (2002) gibi filmlerden hatırlayacaklar. Lenny rolünde çok başarılı ve seyircinin sempatisini kazanıyor. Bunda durumunun da etkisi var tabii. Joe Pantoliano ve Carrie-Anne Moss ikilisi, The Matrix’ten (1999) hatırladığımız Cypher ve Trinity. Bu da Matrixseverler için hoş bir sürpriz olsa gerek. Filmde, ikilinin canlandırdıkları Teddy ve Natalie karakterleri oldukça önemli bir yere sahip. Yönetmen Christopher Nolan, ikinci çalışmasını Al Pacino ve Robin Williams’ı birleştiren Insomnia (2002) ile gerçekleştirdi ve şimdiden kendine bir hayran kitlesi yaratmayı başardı.



Memento, kesinlikle açık bir kafayla, kendinizi vererek izlemeniz gereken, sizi şaşırtacak, bazen güldürecek, bazen heyecanlandıracak, çokça meraklandıracak ve düşündürtecek bir film. Eğer Hollywood’un klişe senaryoları, ucuz komedi ve aksiyonlarından sıkıldıysanız, Memento farklı ve kaliteli bir tercih olacaktır. Yazımı kişisel bir tavsiye ile bitirmek istiyorum. En az 2 defa seyredin! Sevgi ve sinema dolu günler…