11 Haziran 2011 Cumartesi
KARİKATÜR - Sürü Psikolojisi - Selçuk Erdem
6 Haziran 2011 Pazartesi
5 Haziran 2011 Pazar
Mükemmel Fotoğraflar - Sadhu of Katmandu
30 Mayıs 2011 Pazartesi
Bilge - Kelebek Ölü mü Diri Mi?
Bir bilge varmış ; Ne sorsan cevap verirmiş.
Onu çekemeyen biri demiş ki:
- Ona öyle bir soru soracağım ki kesinlikle bilemeyecek.
Ne soracaksın ? Diye sordukların da ise :
- Elimde bir kelebek var.Ölü mü diri mi ? Diye soracağım.Eğer diri derse elimi sıkıp öldüreceğim.Ölü derse de elimi açıp bırakacağım uçup gidecek.
Bilgenin yanına gidiyor ve sorusunu soruyor.
- Elimdeki kelebek ölü mü diri mi ? Diyor.
Bilgenin cevabı ise müthiş;
- O SENİN ELİNDE...!
Onu çekemeyen biri demiş ki:
- Ona öyle bir soru soracağım ki kesinlikle bilemeyecek.
Ne soracaksın ? Diye sordukların da ise :
- Elimde bir kelebek var.Ölü mü diri mi ? Diye soracağım.Eğer diri derse elimi sıkıp öldüreceğim.Ölü derse de elimi açıp bırakacağım uçup gidecek.
Bilgenin yanına gidiyor ve sorusunu soruyor.
- Elimdeki kelebek ölü mü diri mi ? Diyor.
Bilgenin cevabı ise müthiş;
- O SENİN ELİNDE...!
28 Mayıs 2011 Cumartesi
İzlenmesi Gereken Filmler - The Hangover (2009)
THE HANGOVER (2009)
Bir sabah kalkıyorsunuz ve dün gece ne olduğunu hatırlamıyorsunuz üstelik banyoda bir kaplan ve dolapta da bir bebek var!Bir "ne içirdiniz lan bana?" filmi.
İzlerken zaman zaman ağzınızdan kola püskürtebileceğiniz bir film.
yaz sezonunun en eğlenceli filmi olduğunun garantisini gönül rahatlığıyla verebilirim.
bir bebek, bir kaplan, bir doktor, bir dişçi, bir fahişe, bir çinli las vegas'ta nasıl bir araya gelir, bir araya gelirse ne olur anlatılmış.
Filmde arkadaşlarının düğününden iki gün önce bekârlığa veda partisi vermek için Las Vegas'a giden dört arkadaş, sarhoş oldukları parti gecesinin sabahında odalarında bir kaplan, tavuklar ve dolapta ağlayan altı aylık bir bebek ile uyanırlar. Ayrıca damat ortada yoktur.
Bir gece öncesine dair hiçbirşey hatırlamayan üç arkadaş ipuçlarını takip ederek işlerin nerede kontrolden çıktığını bulmak zorundadırlar. En önemlisi de damadı bularak zamanında Los Angeles'a düğününe yetiştirmeleri gerekmektedir.
Film boyunca, (sonundaki fotoğraf galerisi hariç), çıplak kadın, sevişme sahnesi, uyuşturucu ya da bel altı espri yoktu desem, senaryonun güzelliği de anlaşılır tahminimce.
kişisel arşivinizde durması gereken komedi filmlerinden biridir. arkadaşlarla seyredilmesi, gaza gelinmesi ve benzer çılgınlıkta bir gece yaşanması gerekmektedir.
filmin soundtrack'inden bazı şarkılar:
who let the dogs out- baha men
iko iko- the belle stars
live your life- rihanna
thirteen -danzig
take it off -the donnas
fever- the cramps
in the air tonight- phil collins
stu's song- ed helms
three best friends- zach galifianakis
rhythm and booze- treat her right
candy shop- dan finnerty and the dan band
İyi eğlenceler.
Etiketler:
film,
izlenmesi gereken filmler,
komedi,
mike tyson,
the hangover
27 Mayıs 2011 Cuma
ALEX'in Heykeli Dikiliyor
http://www.alexlesonsuza.com/
Adresinde para toplayan Fenerbahçeli taraftarlar, geçirdiği 7 sezonda adını sarı-lacivertli kulübün tarihine altın harflerle yazdıran Brezilyalı futbolcu Alex de Souza'nın heykelini dikmeye hazırlanıyor.
Sarı-lacivertli taraftarların oluşturduğu 6 grubun, ''Fenerbahçe Tribün Birliği'' adı altında yaptığı açıklamada, onurlandırılması adına Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı'na yakın bir noktaya kaptan Alex'in heykelinin dikilmesine karar verildiği belirtildi.
Fenerbahçe tribünlerinde oluşan birliğin hayata geçirmek istediği, tüm camianın bir parçası olması beklenen heykelin yapım sürecinin bugünden itibaren başladığı, Fenerbahçe Kulübü, Kadıköy Belediyesi ve futbolcu Alex nezdinde gerekli izinlerin alındığı, projenin uygulama sürecine geçildiği kaydedildi.
Açıklamada, Alex'in, Fenerbahçe forması altında futbolun göstergesi olan tüm istatistiksel verileri alt üst etmenin yanı sıra örnek kişiliğiyle Türk futbolunda önemli bir kimliğe sahip olduğu vurgulandı.
Fenerbahçeli taraftarlara hitaben yapılan duyuruda, heykeli oluşturacak olan siluetle ilgili önerilerin oluşturulan komisyona gönderilmesi için de çağrıda bulunularak, yayımlanan bir mail adresine heykelin silueti olabileceği düşünülen Alex'in fotoğraflarının 25 Nisan Pazartesi gününe kadar gönderilmesi istendi.
Sarı-lacivertli kulüpte daha önce, stadın karşısında bulunan Yoğurtçu Parkı'nın karşısındaki alana efsane futbolcu Lefter Küçükandonyadis'in heykeli dikilmişti.
Fenerbahçeli taraftarlar Kaptan Alex için yapılacak heykel için 4 örnek belirledi. Heykelin yeri Moda Parkı'nda olacak ve Lefter'in heykelinin yanına koyulacak. Taraftarların belirlediği 4 örnek ise şöyle
ALEX BUNLARDAN BİRİNİ SEÇECEK
1. Alex'in portre resmi...
2. Gol sonrasında zıplayarak yaptığı sevinç gösterisi...
3. Frikik atarken yaptığı hareketin resmi...
4. Kale içinde gol vuruşu yaptığı resim
Yaş 35
Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.
Cahit Sıtkı Tarancı
Hayatta Son Bir Dakika - One Minute Fly
Eğer 1 dakika sonra öleceğinizi bilseniz bu son dakikanızda ne yapardınız? Güzel bir animasyon.
Renkler Herkes İçindir
6 Nokta Körler Derneği'nin başlattığı bu kampanyada sizin de bir tuzunuz olsun. İzleyelim ve paylaşalım lütfen. Paylaşın bir görme engelliye renkleri armağan edin.
KADIN ERKEK İlişkileri - Sır Tutma
Kadınlar ve Erkekler arasında sır tutma farkı
Kadınlar üzerinde yapılan bir araştırmada :
Bir kadın bütün gece eve gelmemiş.
Ertesi sabah kocasına, ......gece bir arkadaşında kaldığını söylemiş.
Kocası, karısının en yakın 10 arkadaşını aramış ve
hiçbiri karısının kendisinde kaldığını onaylamamış.
Erkekler üzerinde yapılan bir araştırmada :
Bir adam bütün gece eve gelmemiş.
Ertesi sabah karısına, gece bir arkadaşında kaldığını söylemiş.
Karısı, kocasının en yakın 10 arkadaşını aramış ve
5 tanesi kocasının kendisinde kaldığını onaylamış
diğer 5 tanesi ise kocasının hala kendisiyle birlikte olduğunu iddia etmiş.
www.fiberctp.com
Bir kadın bütün gece eve gelmemiş.
Ertesi sabah kocasına, ......gece bir arkadaşında kaldığını söylemiş.
Kocası, karısının en yakın 10 arkadaşını aramış ve
hiçbiri karısının kendisinde kaldığını onaylamamış.
Erkekler üzerinde yapılan bir araştırmada :
Bir adam bütün gece eve gelmemiş.
Ertesi sabah karısına, gece bir arkadaşında kaldığını söylemiş.
Karısı, kocasının en yakın 10 arkadaşını aramış ve
5 tanesi kocasının kendisinde kaldığını onaylamış
diğer 5 tanesi ise kocasının hala kendisiyle birlikte olduğunu iddia etmiş.
www.fiberctp.com
26 Mayıs 2011 Perşembe
Facebook - İnci Sözlük
24 Mayıs 2011 Salı
KARİKATÜR - Hüseyin Abi
23 Mayıs 2011 Pazartesi
KARİKATÜR - Tırnak Makası Vs I phone
19 Mayıs 2011 Perşembe
Kıpırdamayın bizi çekiyorlar - Baykuş
Kıpırdamayın Bizi Çekiyorlar Şiştt Oynaşma Olm =)
ORADA BU ÜNİFORMA YARGILANIYOR! - Albay Levent Göktaş
ORADA BU ÜNİFORMA YARGILANIYOR!
(SÖZDE) Ümraniye davasında tutuklu yargılanan emekli Albay Levent Göktaş'ın son duruşmasında söylediği, "2.5 yıldır göğsümdeki üç kahramanlık madalyasıyla tecrit hücresinde kalıyorum" ifadesini okuyunca aklımıza bu üniformanın fotoğrafı geldi.
BU ARAÇTAN BİLE SAĞ ÇIKMIŞTI
Halen terörist (!) olduğu iddiasıyla yargılanan Emekli Albay Levent Göktaş, pkknın kurduğu pusu sonucu yanmaya başlayap bu minibüsten arkadaşları ile sağ çıkmıştı.
Albay Göktaş'a ait bu 1 numaralı üniformada komutanın bahsettiği madalyaları rahatça görebiliyorsunuz.
Üniformada ayrıca Albay Göktaş'ın katıldığı kurslar vs. sonucu takmaya hak kazandığı rozetleri de görüyorsunuz.
Peki Göktaş'ın üniforması neden bu kadar kalabalık?
İŞTE ALBAY GÖKTAŞ'IN BİRKAÇ ÖZELLİĞİ
1. Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın en seçkin subaylarının eğiticisi ve bir çok birliğinin kurucusudur.
2. Yüksek atlama serbest paraşütçü, dağ ve sualtı komandosu olan ilk ve tek subaydır.
3. Erken terfisi olan ender subaylardan biridir.
4. Yalnızca bir seferde, yaklaşık 40 askeriyle Irak'taki terör kampına girip 240 civarında teröristi etkisiz hale getiren bir komutandır. Bu operasyonların sayısını kendi de hatırlamaz.
5. Arazide pusuya düşen ve kuşatılan askeri birlikle teröristler arasına tek başına girip, elindeki makinalı tüfekle teröristlere göz açtırmadan askeri birliğin pusudan çıkmasını sağlayan cesur bir askerdir.
6. Onun vücudunda et ve kemiğe ilave olarak metal de (Ameliyatla çıkarılamayıp halen vücudunda bulunan kurşunlar ve kırık kemikleri
birbirine tutturmak için kullanılan metal parçalar) bulunur.
7. Barzani ve Talabani'nin, adını duyduklarında kaçacak delik aradıkları tek Türk'tür.
8. Ulkemizi ziyarete gelen Makedonya Genelkurmay Başkanı'nın, uluslararası bir ortamda, "Benim hocam (Özel Kuvvetler), hayran
olduğum ve örnek aldığım subay'dır" dediği Türk Subayı'dır.
9. Eşi Yargıtay'da görevli bir hukukçudur.
Ve o kahraman albay Levent Göktaş şu an (SÖZDE) Ergenekon'da tutuklu.
Halen terörist (!) olduğu iddiasıyla yargılanan Emekli Albay Levent Göktaş, o zamanlar pkknın Zap Kampı'nı bile dağıtmıştı. Bir keresinde kendi sürdüğü araç ile pusuya düşen Göktaş'ın aracında 17 kurşun deliği tespit edilmişti.
Göktaş'ın başarılarına devam edelim:
10. En çok üstün cesaret ve feragat madalyası ve takdirname sahibi asker.
11. Kara Harp Okulu İşletme Bölümü mezunu.
12. Gazi Üniversitesi İşletme Ana Bilim Dalı Üretim Yönetimi-Planlama yüksek lisansı sahibi.
13. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu.
14. İngilizce, Rusça, Arapça biliyor.
15. Üç tane "Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası" sadece onda var. Başka hiçbir subayda yok.
16. Ayrıca altı tane "Üstün Birlik Yetiştirme Beratı" sahibi.
17. 180 tane "Takdirname" sahibi
18. Sayısı bilinmeyen şerit rozeti.
19. Irak kuzeyine yapılan bütün operasyonlara katılmış.
(SÖZDE) Ümraniye davasında tutuklu yargılanan emekli Albay Levent Göktaş'ın son duruşmasında söylediği, "2.5 yıldır göğsümdeki üç kahramanlık madalyasıyla tecrit hücresinde kalıyorum" ifadesini okuyunca aklımıza bu üniformanın fotoğrafı geldi.
BU ARAÇTAN BİLE SAĞ ÇIKMIŞTI
Halen terörist (!) olduğu iddiasıyla yargılanan Emekli Albay Levent Göktaş, pkknın kurduğu pusu sonucu yanmaya başlayap bu minibüsten arkadaşları ile sağ çıkmıştı.
Albay Göktaş'a ait bu 1 numaralı üniformada komutanın bahsettiği madalyaları rahatça görebiliyorsunuz.
Üniformada ayrıca Albay Göktaş'ın katıldığı kurslar vs. sonucu takmaya hak kazandığı rozetleri de görüyorsunuz.
Peki Göktaş'ın üniforması neden bu kadar kalabalık?
İŞTE ALBAY GÖKTAŞ'IN BİRKAÇ ÖZELLİĞİ
1. Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın en seçkin subaylarının eğiticisi ve bir çok birliğinin kurucusudur.
2. Yüksek atlama serbest paraşütçü, dağ ve sualtı komandosu olan ilk ve tek subaydır.
3. Erken terfisi olan ender subaylardan biridir.
4. Yalnızca bir seferde, yaklaşık 40 askeriyle Irak'taki terör kampına girip 240 civarında teröristi etkisiz hale getiren bir komutandır. Bu operasyonların sayısını kendi de hatırlamaz.
5. Arazide pusuya düşen ve kuşatılan askeri birlikle teröristler arasına tek başına girip, elindeki makinalı tüfekle teröristlere göz açtırmadan askeri birliğin pusudan çıkmasını sağlayan cesur bir askerdir.
6. Onun vücudunda et ve kemiğe ilave olarak metal de (Ameliyatla çıkarılamayıp halen vücudunda bulunan kurşunlar ve kırık kemikleri
birbirine tutturmak için kullanılan metal parçalar) bulunur.
7. Barzani ve Talabani'nin, adını duyduklarında kaçacak delik aradıkları tek Türk'tür.
8. Ulkemizi ziyarete gelen Makedonya Genelkurmay Başkanı'nın, uluslararası bir ortamda, "Benim hocam (Özel Kuvvetler), hayran
olduğum ve örnek aldığım subay'dır" dediği Türk Subayı'dır.
9. Eşi Yargıtay'da görevli bir hukukçudur.
Ve o kahraman albay Levent Göktaş şu an (SÖZDE) Ergenekon'da tutuklu.
Halen terörist (!) olduğu iddiasıyla yargılanan Emekli Albay Levent Göktaş, o zamanlar pkknın Zap Kampı'nı bile dağıtmıştı. Bir keresinde kendi sürdüğü araç ile pusuya düşen Göktaş'ın aracında 17 kurşun deliği tespit edilmişti.
Göktaş'ın başarılarına devam edelim:
10. En çok üstün cesaret ve feragat madalyası ve takdirname sahibi asker.
11. Kara Harp Okulu İşletme Bölümü mezunu.
12. Gazi Üniversitesi İşletme Ana Bilim Dalı Üretim Yönetimi-Planlama yüksek lisansı sahibi.
13. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu.
14. İngilizce, Rusça, Arapça biliyor.
15. Üç tane "Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası" sadece onda var. Başka hiçbir subayda yok.
16. Ayrıca altı tane "Üstün Birlik Yetiştirme Beratı" sahibi.
17. 180 tane "Takdirname" sahibi
18. Sayısı bilinmeyen şerit rozeti.
19. Irak kuzeyine yapılan bütün operasyonlara katılmış.
Zordur Türk Olmak
Zordur Türk olmak. Aslında çok şeydir, Türk olmak.
Türk olmak, Osmanlı'nın borcunu ödemektir. Hovarda babanın borçla yaşayan evladı gibi.
Kosova'da ve Bosna'da, Batı Trakya'da ve Makedonya'da bilmem kaç asır geçmişte kalan meselelerin hesabını vermektir.
Türk olmak Kıbrıs'ta, Hocalı'da, Anadolu'da ve Balkanlar'da soykırıma uğrayıp karşılığında yapmadığın soykırımla suçlanmaktır.
Türk olmak faşist olmaktır, vatanına, milletine, tarihine sahip çıktığında
Türk olmak demokrat ve çağdaş olmaktır, vatanına, milletine, tarihine sövdüğünde...
Türk olmak lisanının Avrupa'da yasaklanmasıdır ve yine Türk olmak kendini ve derdini anlatamamaktır.
Avrupa'da hor görülmek Türk olmaktır, ataların bir çok asır önce Viyana'yı kuşattığı için ve hoş görülmemektir tabii ki sadece kuşatıp; Napolyon gibi bütün Viyana'yı yakmadığın için.
Türk olmak Selanik'te Pontus Anıtı'nın, Viyana'da çiğnenen yeniçeri minberinin ve Malta'da papazın üzerine bastığı Türk bayrağı heykelinin önünden geçmektir.
Türk olmak zordur, çetindir ve eziyetlidir. Üç kıtadan dönüp, bir küçük yarımadada misafir muamelesi görmektir.
Sayısız imparatorluk kurmak Türk olmaktır, aynı zamanda sayısız imparatorluk yıkmak da Türk olmaktır.
Arabaya koşulan ilk atın vatanında, ilk yazılı antlaşmanın imzalandığı yurtta, yazının bulunduğu, paranın icat edildiği her metrekaresinden bereket fışkıran bu yurtta, kalkınmak için yabancı sermaye beklemektir.
Türk olmak; Truva'dan bu yana, Sümer'den bu yana serpilerek gelse de, tarihten eski bu topraklarda, bütün zamandan damıtılarak gelen yüksek değerlerine rağmen, bir haftalık hafıza ile yaşamaktır.
Doğu Roma'yı da Batı Roma'yı da yıkıp, yeni Roma olan AB'ye girmeye çalışmaktır Türk olmak.
Türk olmak, Mostar'da köprüdür, Kerkük'te kaledir, İstanbul'da Kızkulesi'dir, Anadolu'da buğdaydır, Çukurova'da pamuktur, Ege'de tütün, Karadeniz'de fındık, Trakya'da ayçiçeğidir.
Türk olmak Çanakkale'de ölmektir. Çanakkale'de ölmeden önce düşmana su vermektir, onun yaralısını sırtında kendi hastanesine taşımaktır. Düşmanın ardından rahmet okumak, kanlısından helallik almaktır.
Sabahları odana rahmet dolsun diye, camı açmaktır. Kar yağdığında kayak yapmayı değil, evsizleri düşünmektir. Balkon köşesine kuşlar için, kışın ekmek kırıntısı, yazın su koymaktır. Yağmura rahmet, kara bereket diye bakmaktır.
Türk olmak, harap bir ülkede, zengin ülkelerin müstemlekesini reddedip, tahtadan kılıç ve ipten üzengi ile, paylaşacak ve sahiplenecek tek varlığı fakirlik olmasına rağmen, yedi düvele meydan okumaktır.
Türk olmak askere davul-zurna ile uğurlanmaktır, belki de dönmeyeceğini bilerek.
Türk olmak, annenin şehit oğlunun ardından 'Bir oğlum daha olsun, onu da vatan için göndereceğim.' demesidir. Babanın gözyaşlarını tutarak, tabutuna son kez dokunurken 'Vatan sağ olsun!' demesidir.
Türk olmak 'Türk çayında radyasyon olmaz!' yalanları ile, 'Gusül abdesti alana AIDS bulaşmaz!' dolanları ile yaşamaktır. Her hükümetin enkaz devraldığı, ama asla ardında enkaz bırakmadığı ülkede olmaktır.
Türk olmak, ecdadın yaşadığı kıtlıktan dolayı, çayın yanında gelen şekerden fazla olanı garsona geri vermektir. Aynı nedenle Türk olmak, yemeği ziyan etmekten korkmaktır. Göz hakkına, diş kirasına saygıdır.
Türk olmak. Evindeki bir kap aşın yarısını tanrı misafirine vermektir. Kendi yerde, misafiri döşekte yatırmaktır Türk olmak.
Türk olmak, milli maçta ağlamaktır. Ayhan Işık'a, Belgin Doruk'a aşık olmaktır.
Türk olmak, aşkını ölesiye sevmektir. Aşkı için ölmektir, öldürmektir. Sevdiceğinin elini bir kez tutamadan, toprağa girmektir. En güzel aşk şiirlerini yüreğinde hissetmektir. Eşkiyaya türkü yakmaktır, Türk olmak.
Milletine sövmektir, ama başkasına sövdürmemektir, Türk olmak.
Türk olmak Yunus'u bilmektir, Aşık Veysel'i sevmektir. Mevlana'yı, Hacı Bektaş-ı Veli'yi ve Hoca Yesevî -tek bir satırını okumasa da yüreğinde taşımaktır.
Türk olmak, saz çaldığında, ney üflendiğinde, kös dövül düğünde ve kaval çaldığında, yüreğinin derinlerinde bir sızı sezmektir, bir de Yemen Türküsü'nde... Hayatın sana verdiklerine 'Nasip', vermediklerine 'Kısmet' demektir. Her işin 'Hayırlısına' inanmaktır ve ağlamamak için çok gülmekten çekinmektir.
Türk olmak, Asya'da batılı, Avrupa'da doğulu diye tepki görmektir. Irk sözünü bilmeden yaşamak, yaradılanı Yaradandan ötürü sevmektir.
Magazin programları ile dizilerin arasına sıkışsa da, silkinip üzerindeki ölü toprağını atabilmektir.
Türk olmak, mahalle maçı için aynı saatte, on kişi buluşamazken, milyon kişinin bir araya gelmesidir. Tavla oynarken bile kavga ederken, milyon kişinin kavga etmeden gösteri yapabilmesidir.
Türk olmak, buhran zamanında Arjantin'de de mağazalar yağmalanırken, daha ağır buhranda sıraya girerek, sorumlusuna en ağır cezayı tek bir cam kırmadan sandıkta kesmektir.
Türk olmak en zayıf gününde bile dünyaya meydan okumak, en dertli gününde bile her ufunetin bir şafakta biteceğini bilerek tevekkül göstermektir. Zor iştir Türk olmak.
Türk olmak Anadolu'da her düşen yağmur damlasına hamdetmek, her çıkan başak için şükretmek her çıkan isyan için sabretmektir.
Türk olmak, medeniyetler mezarlığı Anadolu'da dik durabilmektir.
Türk Olmak;
NE MUTLU TÜRKÜM diyebilmektir...
10 Mayıs 2011 Salı
Kamera Şakası - Sniper - Keskin Nişancı - Japon
Kalp krizine sbep olabilecek japon kamera şakası. Hala izlemeyen kaldıysa diye paylaşıyorum.
9 Mayıs 2011 Pazartesi
Bizi Utandırma ve Bir Tren Satın Al
Etiketler:
altın araba,
bizi utandırma ve bir tren satın al,
tren
Kamera Şakası - Hayalet
FIKRA - Güzellik
Temel'e hangisini seçersin diye sormuşlar.
-Güzellik mi, aptallık mı?
-Aptallık, demiş Temel, güzelluk geçicidur daa.
-Güzellik mi, aptallık mı?
-Aptallık, demiş Temel, güzelluk geçicidur daa.
Cartman - Devlet Bahçeli - Püskevit - Anne Bana Niye Almıyorsunuz? Bizde Niye Yok?
Püskevit alamayan anne babadan rahatlatan açıklama: "Oğlanın ne istediğini anlayamadık. Yoksa paramız var...
8 Mayıs 2011 Pazar
Anneler Günü
Bugün Anneler günü, anneleri anmak ve onurlandırmak amacıyla tüm dünyada farklı zamanlarda kutlanan özel gün.
Anna Jarvis'in kaybettiği kendi annesi için 1908 yılında başlattığı bu anma günü, 1914 yılında Kongrenin onayıyla Amerika çapında genişledi. Zamanla başka ülkelere de yayıldı. Anna Jarvis'in başlattığı bu anma günü günümüzde Anneler Günü olarak kutlanmaktadır.
Türkiye'de Anneler Günü 1955 yılından bu yana kutlanmaktadır. Türkiye'de Mayıs ayının 2. Pazar günü Anneler Günü olarak kutlanır. Bu evrensel günde, Dünyada milyonlarca anne, çocukları tarafından sevgi ve saygı ile anılır.
Anneler günü geleneği, Antik Yunanlı'ların Yunan mitolojisindeki pek çok tanrı ve tanrıçanın annesi olan Rhea onuruna verdikleri yıllık ilkbahar festivali kutlamalarıyla başlar. Antik Romalı'lar da ilkbahar festivallerini İsa'nın doğumundan 250 yıl öncesinden ana tanrıça Kibele onuruna kutluyorlardı.
Profilo'nun güncel bir reklamı var Anneler Günü için. Bunu da paylaşmadan geçmeyelim. Tüm annelerin Anneler Günü kutlu olsun.
Anna Jarvis'in kaybettiği kendi annesi için 1908 yılında başlattığı bu anma günü, 1914 yılında Kongrenin onayıyla Amerika çapında genişledi. Zamanla başka ülkelere de yayıldı. Anna Jarvis'in başlattığı bu anma günü günümüzde Anneler Günü olarak kutlanmaktadır.
Türkiye'de Anneler Günü 1955 yılından bu yana kutlanmaktadır. Türkiye'de Mayıs ayının 2. Pazar günü Anneler Günü olarak kutlanır. Bu evrensel günde, Dünyada milyonlarca anne, çocukları tarafından sevgi ve saygı ile anılır.
Anneler günü geleneği, Antik Yunanlı'ların Yunan mitolojisindeki pek çok tanrı ve tanrıçanın annesi olan Rhea onuruna verdikleri yıllık ilkbahar festivali kutlamalarıyla başlar. Antik Romalı'lar da ilkbahar festivallerini İsa'nın doğumundan 250 yıl öncesinden ana tanrıça Kibele onuruna kutluyorlardı.
Profilo'nun güncel bir reklamı var Anneler Günü için. Bunu da paylaşmadan geçmeyelim. Tüm annelerin Anneler Günü kutlu olsun.
7 Mayıs 2011 Cumartesi
Deniz Gezmiş - Kendi Sesinden Savunması - Son mektubu
Eskiden asıyorduk şimdi hapiste süründürüyoruz, en azından gelişme var şu geçen 38 yılda, inşallah gelecekte akıllanırız :(
Avukatının anılarında son arzusundan bahsedilir. Sürekli para yemekle, Amerikan Uşağı olmakla suçlanan Deniz Gezmiş'in son arzusu infaz anında herkesi ağlatmıştır.
hakim- son bir arzun?
dg- Filtreli cigaran var mi ağabey?
hakim- var?
dg- birer tane ver de yakalim abey..hic icmedik be.. gozumuz acik gitmeyelim bari..
Deniz Gezmiş'in son mektubu;
Merkez Cezaevi 6.5.1972
Baba,
Mektup elinize geçmiş olduğu zaman aranızdan ayrılmış bulunuyorum. ben ne kadar üzülmeyin dersem
yine de üzüleceğinizi biliyorum. fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum. insanlar doğar, büyür,
yaşar, ölürler. önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. Bu nedenle ben
erken gitmeyi normal karşılıyorum ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiçbir zaman ölüm karşısında
tereddüt etmemişlerdir. Benim de tereddüte düşmeyeceğimden şüphen olmasın. oğlun ölüm karşısında aciz ve
çaresiz kalmış değildir. O bu yola bilerek girdi ve sonunun da bu olduğunu biliyordu. seninle düşüncelerimiz
ayrı, ama beni anlayacağını tahmin ediyorum. Sadece senin değil, türkiye'de yaşayan kürt ve türk halklarının da
anlayacağına inanıyorum. cenazem için avukatlarıma gerekli talimatı verdim. ayrıca savcıya da
bildireceğim. ankara'da 1969'da ölen arkadaşım TaylanÖzgür'ün yanına gömülmek istiyorum. onun için
cenazemi istanbul'a götürmeye kalkma. annemi teselli etmek sana düşüyor. kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum.Kendisine özellikle tembih et, onun bilim adamı olmasını istiyorum. bilimle uğraşsın ve unutmasın
ki, bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir.Son anda yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir, seni, annemi, ağabeyimi ve kardeşimi
devrimciliğimin olanca ateşiyle kucaklarım.
Oğlun Deniz Gezmiş
Košice
St.Elisabeth Cathedral
Kosice Slovakya'nın en büyük 2. kentidir. Buna rağmen 1-2 saatte heryerini görebilirsiniz. Budapeste ile günlük tren seferleri vardır. Havayolu ile ulaşım pahalıysa da önce budapeşteye gidip bir iki gün gezmek sonra tren yolu ile Kosice ye geçmek mantıklı olacaktır. Şehir merkezinde yer alan büyük kilise (bknz: foto) Papa 2. Jean Paul tarafından ziyaret edilmesi dolayısıyla Slovakya çapında ünlüdür. Şehrin tek bir alışveriş caddesi olup uzunluğu yaklaşık 1.5 km dir. Bununla beraber bu cadde üzerinde sadece yazları gece 11e kadar açık olan açıkhava pubları mevcuttur. yine cadde ortasında küçük bir su kanalı bulunmaktadır. Diğer avrupa şehirlerine göre oldukça ucuzdur. turistik gezi amacıyla yakınlarında yer alan Poprad gibi kentlerin kale ve şatolarına seferler düzenlenmektedir. bu kalelerde Türklere karşı anlatılan zaferleri duyunca itiraz etmeyiniz sonrasında pek hoş hadiseler yaşanmamaktadır. Yine de güzel bir Eflak Boğdan seferi sonrasında rahatlıkla ele geçirilmiş ve sonrasında kaybedilmiş bir kenttir Kosice.
16. Yüzyıl kaynaklarında Istanbul, Viyana ve Paris ile beraber o dönem Almanca adı Kaschau olan ve Macar Krallığı ile de ilintisi bulunan bu Slovakya şehri, Avrupa'nın en ihtişamlı kentlerinden birisi olarak geçmektedir.
5 Mayıs 2011 Perşembe
Mükemmel Fotoğraflar - Berrak Güzellik
Kadir İnanır dan ANKARA Yorumu!
Duyun Kızlar Duyun... Fatma,Kezban, Ümmühan Ankara'ya gidiyorum....
Etiketler:
Ankara,
Duyun Kızlar Duyun,
Fatma,
Kadir İnanır,
Kezban,
ümmühan
Devlet Bahçeli'den Püskevit Reklamı
Devlet Bahçeli'den Püskevit Reklamı. Benim de bir püskevitim olsa, Anne bana niye almıyorsun!!!
Yeni Remix, mutlaka izleyin...
Etiketler:
anne bana niye almıyorsun,
devlet bahçeli,
püskevit,
püskevit reklamı
30 Nisan 2011 Cumartesi
Albay Atilla Uğur - Savunma Metni - 08.04.2011
"ULU ÖNDERİN İZİNDEN GİDİP SİLİVRİ ZULÜMHANESİNE ATILMAK BENİM İÇİN ŞEREFTİR..!"
ÇETENİN YENİ HEDEFİ 11.AĞIR CEZA HAKİMİ’DİR..!
Çok yakın bir gelecekte 11. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı’na aynı iğrençlikleri uygulayacaklardır. Türk Milleti adına karar verdiğinin bilincinde olan bu hakim hem Balyoz düzmece davasında hem de Hanefi Avcı ile ilgili konuda korkmadan hukuk adamlığının gereğini yapmıştır. Bu yüzden çetenin hedefidir…
Şimdi elimdeki bir başka resmi belgeden söz etmek istiyorum.(Özel Koruma Kararı yazısı okundu)
Heyetiniz üyesi hakimlerden duymadım ama Sayın Başkan, sizin tecrübeli bir hukukçu olarak sanıklara “Neden sen” “Neden bunlar sana yapılmış da bir başkasına yapılmamış” anlamında sorular sorduğunuza tanık oldum. Aynı şeyi savunmamda bana da sordunuz. EVET, NİYE BEN?
Bunun cevabı son derece açıktır;
EVET BEN, Çünkü; Bebek katilini İmralı’da sorgulamış Türk subayıyım..!
EVET BEN, Çünkü; PKK, DHKP-c ve Hizbullah terör örgütleri ile mücadelede hasbelkader başarılı olmuş bir Türk subayıyım..!
EVET BEN, Çünkü; Hizbullah terör Örgütü üst düzey yöneticilerinin yakalanması operasyonuna katılmış bir Türk subayıyım…!
EVET BEN,Çünkü; Allah’ını, milletini bilen Mustafa Kemal’in yolundan giden bir Türk Subayıyım…!
İŞTE “NEDEN” SORUSUNUN CEVABI KISACA BUDUR…!
Bana darbecisin, teröristsin deniyor. Darbeci de, teröristte şerefsizdir. “Falanca milletvekili ile görüşüp onu AKP’den koparmaya çalışıyorsunuz” deniyor. Darbe olduğunda milletvekilinin, rektörün, partinin hükmü mü kalır? Darbe böyle mi yapılır?
Sayın Heyet, beni sevmiyor, hatta nefret ediyor olabilirsiniz…Hatta bu teröriste bir an önce ağırlaştırılmış müebbet verelim de gününü görsün diye düşünebilirsiniz…Ama heyetiniz Türk Milleti adına karar veren bağımsız bir mahkemedir. “İddianamede bu sanık için şunlar şunlar yazılı ama gelen cevabi yazılarda birçok nokta konunun gerçek dışı olduğunu gördük, bu şüphelidir ve şüpheden de sanık yararanır” diye hiç mi düşün müyorsunuz?
ABD, PKK’YA YARDIM GÖNDERDİ…!
Geçen duruşmada İbrahim Şahin Amerikan helikopterinden teröristlere yardım malzemesi atıldığını söyledi. Siz de rapor yazdın mı, bildirdin mi diye sordunuz. İşin aslı şudur. 1992 yılında Şırnak ile Betüşşebap arasındaki Hezil Çayının batısındaki bölgede kalabalık bir terörist grubu ile çatışma çıkmıştı. Bende o sırada Pervari Kalmetepe ve Konisor sırtlarında başka bir terörist grup ile çatışmada idim. Hezil çayı kenarındaki terörist grup güvenlik güçlerince tamamen sarıldığında birçok yaralılarının olduğu bir zamanda, akşama doğru bir Amerikan Skorsky helikopteri gelip teröristlerin bulunduğu alana 10-12 balya atıyor. Bu durum Şırnak Tugay K.lığınca üst makamlara arzediliyor, C. Başkanı’na kadar sunuluyor ve Amerikalılardan cevap isteniyor. Çekiç Güç cevap veriyor ve yanlışlıkla atıldığını, peşmerge sandıklarını söylüyor.
Ayrıca teröristlerle girdiğimiz birçok çatışma sonucunda bulduğumuz sığınak ve de sonucunda, bulduğumuz sığınak ve depolarında ABD ordusuna ait çok sayıda matara, ilaç, harp paketi vs. gibi malzemeler bulup rapor ettik. Ele geçen malzeme dökümleri aynı zamanda ilgili savcılıklara da bildirildi. Yani bu husus tamamen DOĞRUdur…!
Diğer önemli konu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Bursa Nutku,Medeni bilgiler kitabı ve Nutuk adlı eseridir .
Ben burada ''Bursa Nutku vardır yoktur tartışmasına bir kaç kez şahit oldum.Ayrıca Ulu Önderin el yazısı ile notlar düşerek hazırladığı ve okullarda okutulması amacıy ile 1930 yılında basılmış olan Medeni Bilgiler adlı kitabın 7 ci sayfasının suç delili olarak 3.iddianame ek klasörlerine konulduğunu gördüm.
Sn.Bşk.06.şubat 1933 günü İzmir'den Bursaya gelen Ulu Önder Çelik Palasda kalırken akşam Balıkesir Kolordu K.,Bursa Valisi,İçişleri Bakanı ve Adliye Bakanının olduğu toplantıda bu nutku irade buyurmuştur.Bu toplantıda ulusal ve yerel gazetecilerde bulunmaktadır.Bursa illinde bazı Cumhuriyet düşmanlarının faaliyetlerinden bahsedelirken Bursa belediye başkanı ''Efendim Bursa gençliği bu olayı hemen bastıracaktı ama polis ve adliyeye olan güveninden ötürü ...'' diyor.Ulu Önder Başkanın sözünü keserek patlıyor ve ''Bursa gençliğide ne demek ,ülkede yer yer parça parça gençlik yoktur sadece Türk gençliği vardır diyor ve hepinizin bildiği nutku söylüyor.Bu söylevde özetle Türk Gençliğinin devrimlerin ve rejimin sahibi olduğunu,bunlara saldırı olduğunda Cumhuriyetin polisi var askeri var ,adliyesi var demeden mücadele etmesi gerektiğini öğütlüyor ''.Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın anılarında ve Hasan İzzettin Dinamonun Kutsal Barış adlı esrinde bu husus mevcuttur.
Sayın Başkan ;halen yürürlüktede bulunan Anayasamızın 23 Temmuz 1995 gün ve 4121/ 1 sayılı karar ile yapılan değişiklikle başlangıç maddesinde aynen şöyle denilmektedir.
Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve yüce Türk Milletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu anayasa ;Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve onun inkilap ve ilkeleri doğrultusundadır''denilmiş ,
03.10.2001 gün ve 4709 / 1 sayılı kanunun değişik ibaresinde ise;Hiçbir faaliyetin Türk Milleti menfaatlerinin ,Türk varlığının Devlet ve Ülkesiyle bölünmezliği esasının ,Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin,Atatürk'ün ilke ve ilkilaplarını ve medeniyetçiliğinin karşısında koruma göremeyeceği hususu AÇIK VE NET OLARAK ORTAYA KONULMUŞTUR.Ve en sonunda da şöyle denilmiştir:
''Bu Anayasa Türk Milleti tarafından demokrasiye aşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.''
Sn.Başkan ;nur içinde yatsın rahmetli babam Ulu ÖNDERİN dönemine yetişmiş bir Türk genci idi.Hep Mustafa Kemal'in in yolunda gitti .Kardeşlerim ve bana ilk öğrettikleri Yüce Allah ve sevgili peygamberimiz sevisinden sonra Atatürk ve Vatan aşkı idi.Bende Atatürk'ün yolundan gittim ve gidiyorum ,çocuklarımda aynı çizgiyi izleyecekler.
Artık tüm dünya alem tarafından bilinen malum çeteninde bütün korkusu Atatürkçüler ve Türk gençliğidir....Çete korkusunda haklıdır .Çünkü Mustafa Kemal yolundan giden bizler milyonlarız ve Cumhuriyeti,Vatanı,Allah'ı n izni ile bu çete ve yandaşlarına yedirmeyeceğiz.Sözlerimi bitirirken çok küçük bir anımı nakletmek istiyorum.2007 yılında 5.000 Mehmetçiğe emir komuta ederken icra ettiğimiz yemin merasiminde binlerce aileye hitaben bir konuşma yapmış ve ulu önderin gençliğe hitabesinden söz etmiştim.Konuşma sonunda herkes heyecanla alkışladı.Evimi bastıklarında aldıkları cd lerden birinde buda vardı.Tören sonunda verdiğim reseps,iyonda sn.Vali ,Ağır ceza reisi ve Başsavcı ayakta sohbet ederken Ağır ceza reisi arkadaşım ''Komutan güzel konuştun,hepimizi duygulandırdın ama Mustafa Kemal den o kadar sıklıkla söz ettinki bu bazılarını rahatsız etmiştir,mazallah başına bir şey gelir diye laf etti ,gülüştük'''....Aradan bir sene geçmeden terörist diye tutukladılar ....Ulu Önderin izinden gidip Silivri Zulümhanesine atılmak benim için şereftir.
Em.Albay Atilla Uğur
Silivri Esiri
EVET, NİYE BEN? Bunun cevabı son derece açıktır;
EVET BEN, Çünkü; Bebek katilini İmralı’da sorgulamış Türk subayıyım..!
EVET BEN, Çünkü; PKK, DHKP-c ve Hizbullah terör örgütleri ile mücadelede hasbelkader başarılı olmuş bir Türk subayıyım..!
EVET BEN, Çünkü; Hizbullah terör Örgütü üst düzey yöneticilerinin yakalanması operasyonuna katılmış bir Türk subayıyım…!
EVET BEN,Çünkü; Allah’ını, milletini bilen Mustafa Kemal’in yolundan giden bir Türk Subayıyım…!
EVET BEN, Çünkü; Bebek katilini İmralı’da sorgulamış Türk subayıyım..!
EVET BEN, Çünkü; PKK, DHKP-c ve Hizbullah terör örgütleri ile mücadelede hasbelkader başarılı olmuş bir Türk subayıyım..!
EVET BEN, Çünkü; Hizbullah terör Örgütü üst düzey yöneticilerinin yakalanması operasyonuna katılmış bir Türk subayıyım…!
EVET BEN,Çünkü; Allah’ını, milletini bilen Mustafa Kemal’in yolundan giden bir Türk Subayıyım…!
TÜRK MİLLETİ UYANMAYA BAŞLADI…!
Sayın Başkan,
Sözlerimi 15 dakikalık (yaklaşık) sürede bitireceğim. Bu uydurma Ergenekon davası, emir ve talimatlarla başlatıldıktan sonra burada bulunan birçok insana yapıldığı gibi bana da yalaka ve yandaş medya tarafından olmadık saldırılar, hakaretler yapıldı. İddianamede bile bulunmayan birçok konuda iftiralar atıldı. “Nasıl olsa yönetimin, yargının ve polisin büyük kısmı bizden, vurabildiğimiz kadar vuralım” dendi.
Türk Milleti, Anadolu insanı önce “Vay anasını ne biçim örgütmüş bu” dedi… Psikolojik harp o kadar yoğun uygulandı ki; insanımızın kafası karmakarışık oldu.
Akabinde saygıdeğer heyetiniz binlerce sayfadan oluşan ve iftiraname niteliğindeki bu uydurma iddianameyi çok CİDDİ bularak kabul etti. O kadar kısa süre içinde tamamını inceleme imkanınız olmadığı gibi, sizi bu iddianameyi kabule zorlayan bir mevzuat hükmü de bulunmuyordu. Sonra usulsüzlükler, digital katliamlar, sehven yüklemeler, uydurmalar, gizli ve açık tanık komedileri yaşanmaya başladı. Önceleri bu davaya “evet, bir şeyler vardır” diyen vatandaş sayısı hızla düşmeye başladı. Son anketlerde bu davayı inandırıcı ve yargılamayı hukuka uygun bulanların oranı %29 çıktı. Yani millet uyanmaya başladı…!
İDDİANAMEDEKİ YALANLARIN HEPSİNİ BELGELERLE KANITLADIM..!
Sayın Başkan;
Genel görünüm ve gidişatı kısaca özetledikten sonra şahsımla ilgili trajikomik durumlardan örnekler vermek istiyorum. Hakkımda malum çete tarafından uygulamaya konulan karalama kampanyası sırasında gazeteci ve köşe yazarı olduklarını iddia eden yirmiye yakın şahıs ve gazeteleri hakkında suç duyurusunda bulundum. Gerçek savcılar suç duyurularımı ciddi bulup dava açtılar ve yine gerçek hakimler kovuşturmaya başladılar. Bunlardan en belirgin örnek Ayşe Nazlı ILICAK adlı kişinin İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesince şahsıma hakaret ettiğinin sabit görülmesi ile daha sonra paraya çevrilen bir cezaya mahkum edilmesidir. Burada cezanın miktarı veya niteliği önemli değildir. Aslolan benim haklılığımın bağımsız Türk Mahkemesince TESCİL edilmiş olmasıdır.
Diğer bir önemli husus ise emrinde çalışmaktan onur duyduğum, terörle mücadeledeki başarımdan dolayı defalarca ödülünü aldığım şehit Albay Rıdvan ÖZDEN’in benim tarafımdan öldürüldüğü iddiasıdır. Bu iddia alçaklıktan öte şerefsizlik ve iğrençlik abidesidir..! Yalaka, tetikçi ve yandaş medyada günlerce bu hususta yayın yapılmıştır. Hepsi ile ilgili yaptığım suç duyuruları kabul edilmiş ve dava açılmıştır. Heyetiniz Mardin Başsavcılığından ilgili belgeleri istemiş ve bana ulaşmıştır. Aynen okuyorum;(Gelen yazı okundu, yazıda böyle bir olayın olmadığı yazıyordu/Yön.)
İddianame adı verilen iftiralar manzumesi kabarık olsun diye, kamuoyunu ve kovuşturmayı yapan heyetinizi şahsım hakkında olumsuz etkilesin diye konulan Gizli Tanık Aydos ve Gizli Tanık Kıskaç’ın benimle ilgili iftiralarının yine tarafınızdan çeşitli makamlardan istenen resmi belgelerle YALAN olduğu anlaşılmıştır. Bu husus heyetinizce de görülmüştür. Hatırlatmak için söylüyorum “Ben bir köylü kadına uyku hapı vermişim, teröristlerin yemeklerine koymuş sonra teröristler sarhoş gibi dağda dolaşırken ben de bunları yakalayıp öldürmüşüm(?).” “ Bir başka terörist grubu da caminin altında yakalayıp aynı şeyi yapmışım(?)” Mardin C.Başsavcılığı’ndan gelen cevabi yazıda bu canilerin nerede, ne zaman güvenlik güçleri ile girdikleri çatışmalarda etkisiz hale getirildikleri açıkça belirtilmiştir. Heyetiniz bu konuya da vakıf olmuşlardır. Keza Kütahya’da Alay K. Lığı yaptığım, ADD’ye üye olduğum iddialarının da doğru olmadığını sizlere gelen cevabi yazılardan anladınız.
Ayrıca eşime ait şirketin askeri ihalelere girdiği ve aldığı iddiası ile ilgili iddia makamı salt eşime ait şirketin değil arkadaşım Dr. Bülent Göktuna’nın mineks adlı şirketinin de ihalelere girip girmediğini, ihale alıp almadığının sorulmasını istedi. Sordunuz, cevap geldi, zaten bunu da siz okudunuz, tek bir ihaleye girilmemiş ve de alınmamış olduğu ortaya çıktı.
Sayın Başkan;
Bir sene kadar önce 4 No’lu da iken isimsiz ve imzasız mektuplar gelmeye başladı. Bir kadın kocasının benim yüzümden battığını, perişan olduğunu, çocuklarının özel okul paralarını ödeyemediğini yazıyor, alakalı, alakasız saçma sapan hususlara vurgu yapıyordu. Kurum Müdürlüğü imzasız, isimsiz mektupları kabul etmeme kararı aldı. Şimdi öğrendim, yaklaşık bir aydır avukatlarım Sn. Celal Ülgen, Sn. Hüseyin Ersöz ve Sn. Serkan Günel’in bürolarına aynı oğrultuda telefonlar gelmeye başlamış. Anlıyorum ki artık her şeyi açığa çıkmış bir çete yeni numara ve düzmece senaryoların peşinde. Bana daha önce iftira atan, buradaki bütün insanları itibarsızlaştırmaya çalışan çete iş bu çetedir.
Sayın Başkan, size de iğrenç iftiralar atan çete aynı çetedir. Polis ve Yargı içine ustalıkla sızmış olan bu çetenin yemeyeceği herze yoktur.
Sayın Başkan,
Sözlerimi 15 dakikalık (yaklaşık) sürede bitireceğim. Bu uydurma Ergenekon davası, emir ve talimatlarla başlatıldıktan sonra burada bulunan birçok insana yapıldığı gibi bana da yalaka ve yandaş medya tarafından olmadık saldırılar, hakaretler yapıldı. İddianamede bile bulunmayan birçok konuda iftiralar atıldı. “Nasıl olsa yönetimin, yargının ve polisin büyük kısmı bizden, vurabildiğimiz kadar vuralım” dendi.
Türk Milleti, Anadolu insanı önce “Vay anasını ne biçim örgütmüş bu” dedi… Psikolojik harp o kadar yoğun uygulandı ki; insanımızın kafası karmakarışık oldu.
Akabinde saygıdeğer heyetiniz binlerce sayfadan oluşan ve iftiraname niteliğindeki bu uydurma iddianameyi çok CİDDİ bularak kabul etti. O kadar kısa süre içinde tamamını inceleme imkanınız olmadığı gibi, sizi bu iddianameyi kabule zorlayan bir mevzuat hükmü de bulunmuyordu. Sonra usulsüzlükler, digital katliamlar, sehven yüklemeler, uydurmalar, gizli ve açık tanık komedileri yaşanmaya başladı. Önceleri bu davaya “evet, bir şeyler vardır” diyen vatandaş sayısı hızla düşmeye başladı. Son anketlerde bu davayı inandırıcı ve yargılamayı hukuka uygun bulanların oranı %29 çıktı. Yani millet uyanmaya başladı…!
İDDİANAMEDEKİ YALANLARIN HEPSİNİ BELGELERLE KANITLADIM..!
Sayın Başkan;
Genel görünüm ve gidişatı kısaca özetledikten sonra şahsımla ilgili trajikomik durumlardan örnekler vermek istiyorum. Hakkımda malum çete tarafından uygulamaya konulan karalama kampanyası sırasında gazeteci ve köşe yazarı olduklarını iddia eden yirmiye yakın şahıs ve gazeteleri hakkında suç duyurusunda bulundum. Gerçek savcılar suç duyurularımı ciddi bulup dava açtılar ve yine gerçek hakimler kovuşturmaya başladılar. Bunlardan en belirgin örnek Ayşe Nazlı ILICAK adlı kişinin İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesince şahsıma hakaret ettiğinin sabit görülmesi ile daha sonra paraya çevrilen bir cezaya mahkum edilmesidir. Burada cezanın miktarı veya niteliği önemli değildir. Aslolan benim haklılığımın bağımsız Türk Mahkemesince TESCİL edilmiş olmasıdır.
Diğer bir önemli husus ise emrinde çalışmaktan onur duyduğum, terörle mücadeledeki başarımdan dolayı defalarca ödülünü aldığım şehit Albay Rıdvan ÖZDEN’in benim tarafımdan öldürüldüğü iddiasıdır. Bu iddia alçaklıktan öte şerefsizlik ve iğrençlik abidesidir..! Yalaka, tetikçi ve yandaş medyada günlerce bu hususta yayın yapılmıştır. Hepsi ile ilgili yaptığım suç duyuruları kabul edilmiş ve dava açılmıştır. Heyetiniz Mardin Başsavcılığından ilgili belgeleri istemiş ve bana ulaşmıştır. Aynen okuyorum;(Gelen yazı okundu, yazıda böyle bir olayın olmadığı yazıyordu/Yön.)
İddianame adı verilen iftiralar manzumesi kabarık olsun diye, kamuoyunu ve kovuşturmayı yapan heyetinizi şahsım hakkında olumsuz etkilesin diye konulan Gizli Tanık Aydos ve Gizli Tanık Kıskaç’ın benimle ilgili iftiralarının yine tarafınızdan çeşitli makamlardan istenen resmi belgelerle YALAN olduğu anlaşılmıştır. Bu husus heyetinizce de görülmüştür. Hatırlatmak için söylüyorum “Ben bir köylü kadına uyku hapı vermişim, teröristlerin yemeklerine koymuş sonra teröristler sarhoş gibi dağda dolaşırken ben de bunları yakalayıp öldürmüşüm(?).” “ Bir başka terörist grubu da caminin altında yakalayıp aynı şeyi yapmışım(?)” Mardin C.Başsavcılığı’ndan gelen cevabi yazıda bu canilerin nerede, ne zaman güvenlik güçleri ile girdikleri çatışmalarda etkisiz hale getirildikleri açıkça belirtilmiştir. Heyetiniz bu konuya da vakıf olmuşlardır. Keza Kütahya’da Alay K. Lığı yaptığım, ADD’ye üye olduğum iddialarının da doğru olmadığını sizlere gelen cevabi yazılardan anladınız.
Ayrıca eşime ait şirketin askeri ihalelere girdiği ve aldığı iddiası ile ilgili iddia makamı salt eşime ait şirketin değil arkadaşım Dr. Bülent Göktuna’nın mineks adlı şirketinin de ihalelere girip girmediğini, ihale alıp almadığının sorulmasını istedi. Sordunuz, cevap geldi, zaten bunu da siz okudunuz, tek bir ihaleye girilmemiş ve de alınmamış olduğu ortaya çıktı.
Sayın Başkan;
Bir sene kadar önce 4 No’lu da iken isimsiz ve imzasız mektuplar gelmeye başladı. Bir kadın kocasının benim yüzümden battığını, perişan olduğunu, çocuklarının özel okul paralarını ödeyemediğini yazıyor, alakalı, alakasız saçma sapan hususlara vurgu yapıyordu. Kurum Müdürlüğü imzasız, isimsiz mektupları kabul etmeme kararı aldı. Şimdi öğrendim, yaklaşık bir aydır avukatlarım Sn. Celal Ülgen, Sn. Hüseyin Ersöz ve Sn. Serkan Günel’in bürolarına aynı oğrultuda telefonlar gelmeye başlamış. Anlıyorum ki artık her şeyi açığa çıkmış bir çete yeni numara ve düzmece senaryoların peşinde. Bana daha önce iftira atan, buradaki bütün insanları itibarsızlaştırmaya çalışan çete iş bu çetedir.
Sayın Başkan, size de iğrenç iftiralar atan çete aynı çetedir. Polis ve Yargı içine ustalıkla sızmış olan bu çetenin yemeyeceği herze yoktur.
ÇETENİN YENİ HEDEFİ 11.AĞIR CEZA HAKİMİ’DİR..!
Çok yakın bir gelecekte 11. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı’na aynı iğrençlikleri uygulayacaklardır. Türk Milleti adına karar verdiğinin bilincinde olan bu hakim hem Balyoz düzmece davasında hem de Hanefi Avcı ile ilgili konuda korkmadan hukuk adamlığının gereğini yapmıştır. Bu yüzden çetenin hedefidir…
Şimdi elimdeki bir başka resmi belgeden söz etmek istiyorum.(Özel Koruma Kararı yazısı okundu)
Heyetiniz üyesi hakimlerden duymadım ama Sayın Başkan, sizin tecrübeli bir hukukçu olarak sanıklara “Neden sen” “Neden bunlar sana yapılmış da bir başkasına yapılmamış” anlamında sorular sorduğunuza tanık oldum. Aynı şeyi savunmamda bana da sordunuz. EVET, NİYE BEN?
Bunun cevabı son derece açıktır;
EVET BEN, Çünkü; Bebek katilini İmralı’da sorgulamış Türk subayıyım..!
EVET BEN, Çünkü; PKK, DHKP-c ve Hizbullah terör örgütleri ile mücadelede hasbelkader başarılı olmuş bir Türk subayıyım..!
EVET BEN, Çünkü; Hizbullah terör Örgütü üst düzey yöneticilerinin yakalanması operasyonuna katılmış bir Türk subayıyım…!
EVET BEN,Çünkü; Allah’ını, milletini bilen Mustafa Kemal’in yolundan giden bir Türk Subayıyım…!
İŞTE “NEDEN” SORUSUNUN CEVABI KISACA BUDUR…!
Bana darbecisin, teröristsin deniyor. Darbeci de, teröristte şerefsizdir. “Falanca milletvekili ile görüşüp onu AKP’den koparmaya çalışıyorsunuz” deniyor. Darbe olduğunda milletvekilinin, rektörün, partinin hükmü mü kalır? Darbe böyle mi yapılır?
Sayın Heyet, beni sevmiyor, hatta nefret ediyor olabilirsiniz…Hatta bu teröriste bir an önce ağırlaştırılmış müebbet verelim de gününü görsün diye düşünebilirsiniz…Ama heyetiniz Türk Milleti adına karar veren bağımsız bir mahkemedir. “İddianamede bu sanık için şunlar şunlar yazılı ama gelen cevabi yazılarda birçok nokta konunun gerçek dışı olduğunu gördük, bu şüphelidir ve şüpheden de sanık yararanır” diye hiç mi düşün müyorsunuz?
ABD, PKK’YA YARDIM GÖNDERDİ…!
Geçen duruşmada İbrahim Şahin Amerikan helikopterinden teröristlere yardım malzemesi atıldığını söyledi. Siz de rapor yazdın mı, bildirdin mi diye sordunuz. İşin aslı şudur. 1992 yılında Şırnak ile Betüşşebap arasındaki Hezil Çayının batısındaki bölgede kalabalık bir terörist grubu ile çatışma çıkmıştı. Bende o sırada Pervari Kalmetepe ve Konisor sırtlarında başka bir terörist grup ile çatışmada idim. Hezil çayı kenarındaki terörist grup güvenlik güçlerince tamamen sarıldığında birçok yaralılarının olduğu bir zamanda, akşama doğru bir Amerikan Skorsky helikopteri gelip teröristlerin bulunduğu alana 10-12 balya atıyor. Bu durum Şırnak Tugay K.lığınca üst makamlara arzediliyor, C. Başkanı’na kadar sunuluyor ve Amerikalılardan cevap isteniyor. Çekiç Güç cevap veriyor ve yanlışlıkla atıldığını, peşmerge sandıklarını söylüyor.
Ayrıca teröristlerle girdiğimiz birçok çatışma sonucunda bulduğumuz sığınak ve de sonucunda, bulduğumuz sığınak ve depolarında ABD ordusuna ait çok sayıda matara, ilaç, harp paketi vs. gibi malzemeler bulup rapor ettik. Ele geçen malzeme dökümleri aynı zamanda ilgili savcılıklara da bildirildi. Yani bu husus tamamen DOĞRUdur…!
Diğer önemli konu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Bursa Nutku,Medeni bilgiler kitabı ve Nutuk adlı eseridir .
Ben burada ''Bursa Nutku vardır yoktur tartışmasına bir kaç kez şahit oldum.Ayrıca Ulu Önderin el yazısı ile notlar düşerek hazırladığı ve okullarda okutulması amacıy ile 1930 yılında basılmış olan Medeni Bilgiler adlı kitabın 7 ci sayfasının suç delili olarak 3.iddianame ek klasörlerine konulduğunu gördüm.
Sn.Bşk.06.şubat 1933 günü İzmir'den Bursaya gelen Ulu Önder Çelik Palasda kalırken akşam Balıkesir Kolordu K.,Bursa Valisi,İçişleri Bakanı ve Adliye Bakanının olduğu toplantıda bu nutku irade buyurmuştur.Bu toplantıda ulusal ve yerel gazetecilerde bulunmaktadır.Bursa illinde bazı Cumhuriyet düşmanlarının faaliyetlerinden bahsedelirken Bursa belediye başkanı ''Efendim Bursa gençliği bu olayı hemen bastıracaktı ama polis ve adliyeye olan güveninden ötürü ...'' diyor.Ulu Önder Başkanın sözünü keserek patlıyor ve ''Bursa gençliğide ne demek ,ülkede yer yer parça parça gençlik yoktur sadece Türk gençliği vardır diyor ve hepinizin bildiği nutku söylüyor.Bu söylevde özetle Türk Gençliğinin devrimlerin ve rejimin sahibi olduğunu,bunlara saldırı olduğunda Cumhuriyetin polisi var askeri var ,adliyesi var demeden mücadele etmesi gerektiğini öğütlüyor ''.Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın anılarında ve Hasan İzzettin Dinamonun Kutsal Barış adlı esrinde bu husus mevcuttur.
Sayın Başkan ;halen yürürlüktede bulunan Anayasamızın 23 Temmuz 1995 gün ve 4121/ 1 sayılı karar ile yapılan değişiklikle başlangıç maddesinde aynen şöyle denilmektedir.
Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve yüce Türk Milletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu anayasa ;Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve onun inkilap ve ilkeleri doğrultusundadır''denilmiş
03.10.2001 gün ve 4709 / 1 sayılı kanunun değişik ibaresinde ise;Hiçbir faaliyetin Türk Milleti menfaatlerinin ,Türk varlığının Devlet ve Ülkesiyle bölünmezliği esasının ,Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin,Atatürk'ün ilke ve ilkilaplarını ve medeniyetçiliğinin karşısında koruma göremeyeceği hususu AÇIK VE NET OLARAK ORTAYA KONULMUŞTUR.Ve en sonunda da şöyle denilmiştir:
''Bu Anayasa Türk Milleti tarafından demokrasiye aşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.''
Sn.Başkan ;nur içinde yatsın rahmetli babam Ulu ÖNDERİN dönemine yetişmiş bir Türk genci idi.Hep Mustafa Kemal'in in yolunda gitti .Kardeşlerim ve bana ilk öğrettikleri Yüce Allah ve sevgili peygamberimiz sevisinden sonra Atatürk ve Vatan aşkı idi.Bende Atatürk'ün yolundan gittim ve gidiyorum ,çocuklarımda aynı çizgiyi izleyecekler.
Artık tüm dünya alem tarafından bilinen malum çeteninde bütün korkusu Atatürkçüler ve Türk gençliğidir....Çete korkusunda haklıdır .Çünkü Mustafa Kemal yolundan giden bizler milyonlarız ve Cumhuriyeti,Vatanı,Allah'ı
Teşekkür ederim.
Em.Albay Atilla Uğur
Silivri Esiri
3 ZOR İŞİN BASİT ÇÖZÜMÜ
KAYBEDECEĞİNİ BİLE BİLE
17 Nisan 2011 Pazar
Dick Hoyt - İmkansızı Başarmak
Oğlu babasına sorar,
- Babacığım benimle maraton koşmaya var mısın ?
Kalp sorunları olmasına karşın baba yine de
-Evet varım
diye yanıtlar. Ve bir maratonu birlikte tamamladılar. Baba oğul başka bir çok maratonu daha birlikte koştular. Baba her seferinde oğlunun yeni bir yarış talebini kabul ediyordu. Oğlu bir gün babasına
-Baba birlikte bir Ironman'a (Triathlon) koşmaya var mısın benimle ? deyince baba bu kez de evet der ve kabul eder.
(Bilmeyenlere anımsatalım ki Ironman dünyanın en zor triathlon yarışıdır ve üç dayanıklılık sınavından oluşur : Denizde 3. 86 km'lik yüzme 180.20 km'lik bisiklet ve nihayet 42.195 m'lik bildiğimiz maraton. Baba oğul bu zor yarışı birlikte tamamladılar. Nasıl mı ? işte videosu,
Dick Hoyt ve oğlu Rick Hoyt'un hayatta her şeyi başarabilmenin mümkün olduğunu, çaba ve emek sarfedip, inanınca imkansız hiç bir şeyin olmadığını gösteren müthiş yaşam öyküsünü izlemenizi tavsiye ederim.
Geri kalan hikaye için http://www.teamhoyt.com/ sitesini ziyaret edebilirsiniz.
- Babacığım benimle maraton koşmaya var mısın ?
Kalp sorunları olmasına karşın baba yine de
-Evet varım
diye yanıtlar. Ve bir maratonu birlikte tamamladılar. Baba oğul başka bir çok maratonu daha birlikte koştular. Baba her seferinde oğlunun yeni bir yarış talebini kabul ediyordu. Oğlu bir gün babasına
-Baba birlikte bir Ironman'a (Triathlon) koşmaya var mısın benimle ? deyince baba bu kez de evet der ve kabul eder.
(Bilmeyenlere anımsatalım ki Ironman dünyanın en zor triathlon yarışıdır ve üç dayanıklılık sınavından oluşur : Denizde 3. 86 km'lik yüzme 180.20 km'lik bisiklet ve nihayet 42.195 m'lik bildiğimiz maraton. Baba oğul bu zor yarışı birlikte tamamladılar. Nasıl mı ? işte videosu,
Dick Hoyt ve oğlu Rick Hoyt'un hayatta her şeyi başarabilmenin mümkün olduğunu, çaba ve emek sarfedip, inanınca imkansız hiç bir şeyin olmadığını gösteren müthiş yaşam öyküsünü izlemenizi tavsiye ederim.
Geri kalan hikaye için http://www.teamhoyt.com/ sitesini ziyaret edebilirsiniz.
7 Nisan 2011 Perşembe
Karikatür - İleri Demokrasi
Japonlardan Mucize Alet - SWITL
İşte dünya'nın en yeteneki insanları japonlar dan bir harika icat daha. Bir japon firmanın geliştirdiği SWITL isimli ürün izleyenleri şaşırtıyor.
KUTUP IŞIKLARI - AURORALAR
Auroralar (kuzey/güney kutup ışıkları)
Özellikle kutup bölgelerinde gökyüzünde gözüken, dünyanın manyetik alanından gelen yüklü parçacıkların çarpışmasından kaynaklanan doğal ışımalardır. Bu ışımalar, genellikle geceleri gözlemlenir, ağırlıklı olarak İyonosfer’de meydana gelir. Kutup aurorası veya kutup ışıkları olarak da anılır. Bu olgu yaygın olarak 60 ve 72 derece kuzey ve güney enlemleri arasında görünür, bu da arktik ve antarktik kutup dairelerinin içine düşer. Kuzey enlemlerde bu etki aurora borealis(veya kuzey ışıkları) olarak adlandırılır. Aurora kelimesi Roma Şafak Tanrıçası’nın isminden gelmekte. Boreas’da Yunancada kuzey rüzgarına Pierre Gassendi tarafından 1621 de verilen isimdir. Aurora borealis'in görünme olasılığı, kuzey manyetik kutbuna yaklaştıkça artar. Manyetik kutbun yakınlarında oluşan auroralar tam 90 derece, fakat uzaktan kuzey ufkunu yeşilimsi bir parlaklıkla, bazen de güneş alışılmamış bir yönden doğuyormuş gibi soluk bir kırmızıyla aydınlatırlar. Aurora borealis sıklıkla gündönümlerinde oluşur. Cree halkı bu ilginç olaya Ruhların Dansı adını vermişler. Avrupa'da orta çağlarda auroraların Tanrıdan işaretler olduğuna inanılırmış. (Wilfried Schröder, Das Phänomen des Polarlichts, Darmstadt 1984).
Güney’deki oluşum, aurora australis(güney kutup ışıkları), benzer özelliklere sahiptir. Ancak Antartika’da, Güney Amerika’da ve Avustralya’da daha yüksek enlemlerden görülebilir. Australis anlamı ‘güneyin’ olan Latince bir kelimedir.
Auroralar bütün dünyadan ve diğer gezegenlerde de gözlemlenebilir. Daha uzun süreli karanlık ve manyetik alan dolayısıyla, kutuplara yakınlaştıkça daha çok görünür olurlar.
Oluşma Zamanları
Aurora çoğunlukla kutuplarda meydana gelen bir olaydır. Güçlü bir manyetik fırtına geçici olarak aurorasal ovali genişlettiğinde, nadiren ılıman enlemlerde de görülür. Büyük manyetik fırtınalar yaklaşık olarak 11 yılda bir gerçekleşen güneşlekesi döngüsü ile en yoğun fırtına ortaya çıkar ya da patlamada sonraki üç yıllık dönemde. Fakat, aurorasal bölgenin içinde auroranın meydana gelme olasılığı, genel itibariyle IMF çizgilerinin eğimine (literatürde Bz ), özellikle güney yönlü olmasına, bağlıdır.Aurora olayını başlatan jeomanyetik fırtınalar aslında ekinoks aylarında daha belirginleşir. Kutupsal aktiviteler ile bir ilgisi olmazken, neden jeomanyetik fırtınaların Dünya’nın mevsimlerine bağlı olduğu net olarak açıklığa kavuşmamıştır. Manyetopozda, Dünya’nın manyetik alanı kuzeyi gösterir. Bz büyük ve negatif olduğunda (IMF güneye doğru), Dünya’nın manyetik alanını temas noktasında kısmen engeller. Güney yönlü Bz, güneş rüzgarının Dünya’nın daha içerideki manyetosferine ulaşabileceği bir kapı açar.
Geometrik açının bir sonucu olarak Bz bu zamanlarda en çok etkisini gösterir. Gezegenlerarası manyetik alan (IMF) Güneş’ten gelir ve güneş rüzgarı ile dışa doğru taşır. Güneş’in hareketinden sebebiyle IMF sarmal şekildedir. Nisan ve Ekim’de Dünya’nın manyetik kutup ekseni Parker sarmalı ile aynı hizada, en yakın konumuna gelir. Sonuç olarak, Bz ‘nin güney yönlü ve kuzey yönlü hareketi en büyük olur.
Fakat, Bz sadece jeomanyetik aktiviteyi etkilemez. Güneş’in dönme ekseni Dünya’nın yörüngesine göre 8 derece eğiktir. Güneş rüzgarı, güneşin ekvatoruna oranla, çok hızlı bir şekilde Güneş’in kutuplarından estiği için, her altı ayda Dünya’nın manyetosferini bastıran parçacıkların ortalama hızı artar ve azalır. Dünya heliographic enleminin en yüksek olduğu 5 Eylül ve 5 Mart günlerinde, güneş rüzgarının hızı en yüksek değerine, ortalama, 50 km/sn hızına ulaşır.
Hâlâ, ne Bz ne de güneş rüzgarı geometrik fırtınanın mevsimsel davranışını tam olarak açıklayamıyor. Bu etkenlerin hepsi ancak bir oranında gözlenen yarıdönemsel değişimlere veri sağlıyor.
5 Nisan 2011 Salı
Izlenmesi gereken filmler - Memento (2000)
Memento/Akıl Defteri (2000)
“Some memories are best forgotten”
Yönetmen:
Christopher Nolan
Senaryo:
Christopher Nolan
Jonathan Nolan (öykü)
Oynayanlar:
Guy Pearce (Leonard Shelby)
Carrie-Anne Moss (Natalie)
Joe Pantoliano (John Edward ‘Teddy’ Gammel)
Stephen Tobolowsky (Sammy Jankis)
Kelime anlamı olarak “birini ya da bir şeyi hatırlatma amacıyla alınan ya da tutulan not” olarak çevirebileceğimiz Memento, olağanüstü kurgusuyla, Pulp Fiction/Ucuz Roman (1994) ve The Usual Suspects/Olağan Şüpheliler gibi, başarılı ve farklı kurgularıyla seyircileri hayrete düşürmüş, heyecanlandırmış filmleri gölgede bırakıyor. Nolan kardeşlerin ilk senaryo denemesi ve Christopher Nolan’ın ilk yönetmenlik çalışması olan Memento’da, karısının öldürülmesi sırasında kafasına aldığı darbeyle kısa süreli hafıza kaybı hastalığına yakalanan Leonard Shelby’nin (Lenny), karısının intikamını almak için yaptığı mücadeleyi izliyoruz. Daha doğrusu öyle zannediyoruz…
Lenny’nin, bir kaç dakika önce yaptığı bir şeyi, olanları, kişileri hatırlayamama gibi bir “durumu”u vardır. İlerleyebilmek için geçmişi hatırlaması gerekmektedir. Bunu da aldığı, sürekli yanında taşıdığı Polaroid makinayla çektiği fotoğrafların arkasına yazdığı ve de bütün vücuduna dövme olarak yaptırdığı notlarla sağlar. Tabii bir de “Sammy Jankis’i hatırla”malıdır. Bu durum, karısının tecavüze uğrayıp öldürüldüğü gece katil(ler)le boğuşması ve birini de öldürdüğü olay sırasında kafasına aldığı bir darbeden sonra başlamıştır. Polis, Lenny’nin iddia ettiği gibi olayda ikinci bir kişinin olduğuna inanmamıştır çünkü kaçan katil, kendisiyle ilgili delilleri yok etmeyi başarmıştır. Lenny, suçluyu kendi cezalandırmak için çalışmalara başlar. Ulaştığı isim “John G”dir.
Oldukça basit olarak gözüken bu hikaye, seyirciyi Lenny’nin yerine koyan, Memento’yu Memento yapan kurgusuyla ön plana çıkıyor. Film John G’nin(?) öldürülmesiyle başlıyor ve başa doğru akıyor! Hayır, aslında doğrudan sondan başa akan bir film değil bu. Tam olarak kavrayabilmeniz için paragrafın sonuna kadar beklemeniz gerekecek. Film, Lenny’nin olayın ne, nerede, etrafındaki insanların kim olduğunu anlamadığı sahnelerle başlayan bölümlerle dolu. Bir anda biten ve az önce biten yere doğru akan, aynı sahneleri iki defa görmenizi sağlayan bölümler, gerçekten kafa karıştırıyor ama bir süre sonra alışıyorsunuz. Ve kendinizi bu bölümlere iyice kaptırmışsanız, aralardaki siyah-beyaz bölümleri kavrayamayabiliyorsunuz. Çünkü bu bölümler bildiğimiz dramatik kurguda ilerliyor ve ters kurguyla işlenmiş başta son buluyor. Kısaca film, hem baştan hem de sondan, ortaya doğru ilerliyor!
Bu kurgu içerisinde önemli bir yere sahip olan kişilerden biri, Sammy Jankis. Lenny, elindeki “Sammy Jankis’i hatırla” dövmesiyle hatırlar Sammy’nin hikayesini. Bunu siyah-beyaz bölümlerde Lenny’den dinliyoruz. Sammy, Lenny’nin “normal” olduğu ve sigorta uzmanı olarak çalıştığı zamanlarda karşısına çıkan ve kendiyle aynı durumda olan bir vakadır. Ancak sigorta şirketi olarak Sammy’nin gerçekten böyle bir hastalığının olup olmadığı önemlidir. Acaba Sammy numara mı yapmaktadır? Yoksa şartlandırmalarla öğrenebilir mi? Kocasını gerçekten seven Sammy’nin karısının ölümüne kadar uzanan hikaye gerçekten etkileyici ve filmi anlaşılabilir(!) kılması açısından önemli.
Olayların geçmişini öğrendikçe, acaba Lenny’nin hikayesinin anlatıldığı, gördüğümüz gibi olup olmadığı konusunda şüpheye düşüyoruz. Anlık sahneler de şüphemizi güçlendirici etki yaratıyor. Ve film “bittiğinde” kafamızdaki soru şu oluyor: Lenny gerçekte kim?
Seyirciler Guy Pearce’ı, L.A Confidential/Los Angeles Sırları (1997) ve The Time Machine/Zaman Makinası (2002) gibi filmlerden hatırlayacaklar. Lenny rolünde çok başarılı ve seyircinin sempatisini kazanıyor. Bunda durumunun da etkisi var tabii. Joe Pantoliano ve Carrie-Anne Moss ikilisi, The Matrix’ten (1999) hatırladığımız Cypher ve Trinity. Bu da Matrixseverler için hoş bir sürpriz olsa gerek. Filmde, ikilinin canlandırdıkları Teddy ve Natalie karakterleri oldukça önemli bir yere sahip. Yönetmen Christopher Nolan, ikinci çalışmasını Al Pacino ve Robin Williams’ı birleştiren Insomnia (2002) ile gerçekleştirdi ve şimdiden kendine bir hayran kitlesi yaratmayı başardı.
Memento, kesinlikle açık bir kafayla, kendinizi vererek izlemeniz gereken, sizi şaşırtacak, bazen güldürecek, bazen heyecanlandıracak, çokça meraklandıracak ve düşündürtecek bir film. Eğer Hollywood’un klişe senaryoları, ucuz komedi ve aksiyonlarından sıkıldıysanız, Memento farklı ve kaliteli bir tercih olacaktır. Yazımı kişisel bir tavsiye ile bitirmek istiyorum. En az 2 defa seyredin! Sevgi ve sinema dolu günler…
Etiketler:
akıl defteri,
film,
hafıza,
Leonard Shelby,
memento,
nolan
31 Mart 2011 Perşembe
Radyasyon karikatürü
28 Mart 2011 Pazartesi
İroni - Libya, Irak, Afganistan...
27 Mart 2011 Pazar
Dünyada en çok konuşulan Diller
Dünyada en çok konuşulan diller

Canım sıkılıyordu, ne yapsam ne yapsam derken arkadaşım birazdan aşağıda okuyacağınız araştırma sonuçlarının olduğu sitenin linkini attı, biraz bakındım garibime gitti, derken internette yabancı kaynaklara baktım, çünkü Arapçanın Türkçeden az konuşuluyor olmasına şaşırmıştım. Birkaç arkadaşıma daha söyledim onlarda Türkçenin bu kadar çok konuşulduğuna inanamadılar. Niyetim asla öz dilimiz Türkçeyi kötülemek değil, ama sanki araştırmayı yayınlayanlar oraya Türkçeyi kendi insiyatifleri ile ekleme yapmışlar gibi geldi. Neyse internette baktığım pek çok yerde Türkçe listede yoktu bende yazıyı buradan paylaşmak istedim.
Yazıyı okuyanlar kendi görüşlerini yazarlarsa çok sevinirim. Mesela siz Türkçenin çok konuşulduğuna inananlardan mısınız? yoksa listede hatalar var diyenlerden misiniz?..Yorumlarınızı görüşlerinizi eksik etmeyin, ayrıca aşağıda birde anket ekledim oy kullanırsanız sevinirim..
Dünyada En Çok Konuşulan Diller Listesi;


Canım sıkılıyordu, ne yapsam ne yapsam derken arkadaşım birazdan aşağıda okuyacağınız araştırma sonuçlarının olduğu sitenin linkini attı, biraz bakındım garibime gitti, derken internette yabancı kaynaklara baktım, çünkü Arapçanın Türkçeden az konuşuluyor olmasına şaşırmıştım. Birkaç arkadaşıma daha söyledim onlarda Türkçenin bu kadar çok konuşulduğuna inanamadılar. Niyetim asla öz dilimiz Türkçeyi kötülemek değil, ama sanki araştırmayı yayınlayanlar oraya Türkçeyi kendi insiyatifleri ile ekleme yapmışlar gibi geldi. Neyse internette baktığım pek çok yerde Türkçe listede yoktu bende yazıyı buradan paylaşmak istedim.
Yazıyı okuyanlar kendi görüşlerini yazarlarsa çok sevinirim. Mesela siz Türkçenin çok konuşulduğuna inananlardan mısınız? yoksa listede hatalar var diyenlerden misiniz?..Yorumlarınızı görüşlerinizi eksik etmeyin, ayrıca aşağıda birde anket ekledim oy kullanırsanız sevinirim..
Dünyada En Çok Konuşulan Diller Listesi;
- Çince dünyada en çok konuşulan dillerin arasında 1. dir. Çince’yi dünyada toplam 1.300.000.000 insan konuşuyor.
- Dünya dili olarak bildiğimiz İngilizce ise en çok konuşulan dillerin arasında 2. sırayı alıyor. İngilizce en çok konuşulan dil olmasada en yaygın dil olma özelliğini taşımaktadır.İngilizce’yi 427.000.000 kişi konuşuyor.
- İspanyolca dünya dilleri arasında en fazla konuşulan 3. dil. İspanyolca’yı 266.000.000 kişi konuşuyor.
- Resmi dili İngilizce olan Hintlilerin kendi öz dili olan Hintçe ise en çok konuşulan diller arasında 4. sırayı almış durumda.Hintçe’yi 260.000.000 kişi konuşuyor.
- Ural – Altay dil grubunun Altay dilleri ailesinde yer alan, dünyadaki en zengin dillerden biri olan Türkçe en çok konuşulan 5. dil durumundadır.Türkçe’yi Doğu Türkistan’dan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne kadar çoğunluğu Orta Asya’da olmak üzere 220.000.000 Türk konuşuyor.(Bana pek inandırıcı gelmedi ama ne yapalım vardır bir bildikleri.)
- Türkiye’yi 6. sırada Arapça takip etmektedir.Arapça’yı 181.000.000 kişi konuşuyor.Arapça’yı 181.000.000 kişi konuşuyor.
- Dünyada en çok konuşulan diller arasında Portekizce 7. sıradadır. Portekizce’yi 165.000.000 kişi konuşuyor.
- Bengalce ise dünyada en çok konuşulan diller sıralamasında 8. sırada yer alıyor. Bengalce’yi 162.000.000 kişi konuşuyor.
- Rusça en çok konuşulan diller arasında 9. sıradadır ve Rusça 158.000.000 kişi tarafından konuşuluyor.
- Japonca ise 10. sırada yerini alıyor. Japonca’yı toplam 124.000.000 kişi konuşuyor.
- Almanca’ en çok konuşulan diller arasında 11. sırada. Almanca’yı 121.000.000 kişi konuşuyor.
- Avrupa dillerinden olup en zor dillerden biri olan Fransızca en çok konuşulan dillerden biridir ve 12. sırada yerini almaktadır.Fransızca’yı dünya üzerinde toplam 116.000.000 kişi konuşuyor.
Fotoğrafınız Facebook reklamlarında çıkabilir
Fotoğrafınız Facebook reklamlarında çıkabilir

Kendi resminizi, hiç haberiniz yokken bir reklamda görürseniz şaşırmayın; artık bu mümkün…Facebook, sponsorlu reklamlarda üye resimlerini kullanmaya başladı. Facebook’un yeni ‘Sponsorlu yazılar’ planı Ocak ayında duyurulmuştu ve görünüşe bakılırsa yeni özellik şu an devrede.Yeni reklam kampanyasına göre bir veya birden fazla arkadaşınız bir ürünü ‘beğenmiş’ ise bu ürüne sizin de eğilimli olduğunuz düşünülüyor. Dolayısıyla size önerilen sponsorlu reklamlarda bir arkadaşınızın resmi yer alabiliyor.
Bundan daha kötüsü ise yakın zamanda üçüncü parti reklamcıların da Facebook uygulamalarında isminizi ve resminizi kullanacak olması. Kampanyanın dışında kalmak için bir seçeneğin mevcut olması, bu tür bir paylaşımın yapılacağını ortaya çıkarıyor.
Üçüncü parti reklamların dışında kalmak için Hesap Ayarlarınızda (Gizlilik Ayarları değil), Facebook Reklamları sekmesine tıklamanız ve karşınıza gelen ‘Platform sayfalarındaki reklamların bilgilerimi şu kişilere göstermesine izin ver‘ seçeneğini ‘hiç kimse‘ olarak değiştirmeniz gerekiyor.
Kendi resminizi, hiç haberiniz yokken bir reklamda görürseniz şaşırmayın; artık bu mümkün…Facebook, sponsorlu reklamlarda üye resimlerini kullanmaya başladı. Facebook’un yeni ‘Sponsorlu yazılar’ planı Ocak ayında duyurulmuştu ve görünüşe bakılırsa yeni özellik şu an devrede.Yeni reklam kampanyasına göre bir veya birden fazla arkadaşınız bir ürünü ‘beğenmiş’ ise bu ürüne sizin de eğilimli olduğunuz düşünülüyor. Dolayısıyla size önerilen sponsorlu reklamlarda bir arkadaşınızın resmi yer alabiliyor.
Bundan daha kötüsü ise yakın zamanda üçüncü parti reklamcıların da Facebook uygulamalarında isminizi ve resminizi kullanacak olması. Kampanyanın dışında kalmak için bir seçeneğin mevcut olması, bu tür bir paylaşımın yapılacağını ortaya çıkarıyor.
Üçüncü parti reklamların dışında kalmak için Hesap Ayarlarınızda (Gizlilik Ayarları değil), Facebook Reklamları sekmesine tıklamanız ve karşınıza gelen ‘Platform sayfalarındaki reklamların bilgilerimi şu kişilere göstermesine izin ver‘ seçeneğini ‘hiç kimse‘ olarak değiştirmeniz gerekiyor.
KARİKATÜR - Yiğit Özgür - Bisiklet
BANA YILBAŞI HEDİYESİ BİSİKLET ALSANA BABA
Teğmen Mehmet Ali Çelebi Savunma Metni - 18.02.2011
Vatanını milletini sevmek suç sayılıyor artık Türkiye'de...
Teğmen Mehmet Ali Çelebi Savunma Metni - 18.02.2011
"Şimdilik bu saldırıya 3 günlük açlık greviyle karşılık veriyorum.
Bu bir kaçış değil komutanlarımın ve silah arkadaşlarımın sinsice tuzağa düşürülmesine tepkidir.
Hukuksuzluğu reddediştir.
Ülkemin uçuruma sürüklendiğinin işaret fişeğidir.
Ve bu şartlarda sizden tahliye talep etmem benim için vatana ihanetle eşdeğerdir. Mevzubahis vatansa bundan gayrı kalan her şey teferruattır."
------------------------------
----------
BU KAREDE NE VAR??
Bu karede ben devlet düşmanı olarak değil, Cumhuriyet uğruna toprağa düşmüş silah arkadaşlarımın, aydınlarımızın vekili olarak bulunuyorum.
Burada sızma yok… Türk Gençliğinin milli mukavemetine tahammül edemeyenlerin yazdığı iddianamenin sefilane mahiyeti var…Bu iddianamenin GERÇEKLE randevusunda eriyişi, ezilişi var…!
Bu fotoğrafın her pikselinde yalana, safsatalara, cinnet tohumu iftiralara hücum var…
Bu karede M. Kemal dehası var. Eseri neden GENÇLİĞE emanet ettiği, sussa dahi GENÇLİĞİN susmayacağı var….
Burada örgüt toplantısı yok… Bizim vatansevercesine, vicdanlıca ve namusluca hareketlerimizi kirli ihtirasları yüzünden çirkin göstermeye çalışanlar var…
Mustafa Kemal’in askeri olabilme şerefini alçaltma; Türk Milletinin birincil müdafaa vasıtası olan evlatlarının - Türk Gençliğinin- nefesini tıkama, manevi kuvvetini yıpratma uğraşlarının sobelenmesi var…
Dizgin tanımaz ihtirasları aklından ve vicdanından önde gidenlerin, karabasanlarının içine otistik bir biçimde kapananların deşifre var. Onlardan Türk Milleti davacıdır…
SEYRETSEM YARGILANMAYACAKTIM
Bilinmelidir ki bir subayın yanında hiç kimse Cumhuriyete karşı serçe parmağını dahi oynatamaz. Ve hiç kimse benden bu konuda sessiz kalmamı, tarafsızlığımı talep edemez. Atatürk Devrimleri için kalbim çatlarcasına atmalı, onun uğrunda kendi soluğumu duyana kadar koşmalıyım. Uymaktan nefsimi asla vazgeçiremeyeceğim vazife içtihatlarımın sahibi M. Kemal’dir.
“Halkın saflığından faydalanarak milletin maneviyatına saldıran kimselerle onların ardından gidenler elbette ki birtakım cahillerden ibarettir. Bunlar Türk Milleti için yüzkarası oluşturacak vaziyetlerin meydan gelmesinde daima etken olmuşlardır. Bu gibilerin mevcudiyetini müsamaha ile karşılayanlar Menemen’de Kubilay’ın başı kesilirken kayıtsızca seyretmeye tahammül ve hatta alkışlamaya cesaret edenlerle birdir.”(Utkan KOCATÜRK Kaynakçalı Atatürk Günlüğü)
Bunları seyredip müdahale etmesem burada yargılanmayacaktım. Ama vicdanım beni ömür boyu yargılayacaktı. Benim için vicdanımın hükmü 30 aydır taşıdığım zincirlerden daha ağırdır. Cumhuriyet yıkıcılarına yol verseydim vicdan zincirleriyle bağlı yürüyen zindan olurdum.
Benim bedenim şerefimi, haysiyetimi soyunarak giyeceğim özgürlüğü kabul etmez. Cumhuriyet düşmanları ile mücadele ettiğim için zindanda çürümek; bunları görmezden gelerek sahip olacağım özgürlükten bin kat üstündür. Bu onurlu boyunduruğu bedenimde iftiharla taşırım.
BENİM İÇİN ÖZGÜRLÜK
İnsanın kaygı duyduğu şeylerin değeriyle ölçülür…
Korkunun onurdan, görev bilincinden, ülkemden daha baskın çıkmasına izin vermemektir özgürlük…!
Bedeninden önce şerefini korumaktır. Haysiyet satıp rahatlık kazanmamaktır.
Belalara karşı koyup diretmek, yolundan dönmemektir.
SONUÇ
Kurtuluş Mücadelemizin tüm buhranları arasında ebedi önderi takip edenler yalnız bir defa onun sesinin titrediğini işittiler. Yalnız bir defa gözleri yaşarmış gibiydi. O da şu vakitti. Eserini gençliğe emanet ederken:
“Bugün ulaştığımız sonuç asırlardan beri çekilen milli felaketlerden alınan derslerin ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu sonucu Türk Gençliğine emanet ediyorum.”
Türk gençliği olarak bizi milli davamızı takipten yıldıracak hiçbir vasıta yoktur. Milli davamız bizim hayatımızdır. Öz vatan toprakları bozguncu ruhlardan temizlenene dek milli müdafaa terk olunamaz.
Türk gençliği benim şahsımda teslim alınamaz..! Çünkü bizim vazife anlayışımız bize kurulan tertiplerin hayatımızdan çalacağı özgürlüğe, bizleri gömecekleri zindan çukurlarının derinliğine güdümlü ve düğümlü değildir. Bizler hiçbir kuşun uçamadığı yükseklerin, daha hiçbir ayağın inemediği uçurumların, yangınlar ortasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin evlatlarıyız.
Bu tertipler, Cumhuriyeti koruma hedefine yönelmiş adımlarımızı durdurmaya değil zerre kadar azaltmaya dahi sebep teşkil edemez. Şeref, namus, hakikat ve vatanın taleplerini yarışırcasına göstermeye devam edeceğiz. Cumhuriyet uğrunda verdiğimiz kavgada kökleşecektir.
Türk Gençliği her türlü maddi ihtiraslarını, şahsi duygularını milletinin selameti namına feda etmekten, azimli ve tereddütsüz olarak gayeye yürümekten vazgeçmeyecektir.
İTİRAF DEĞİL İRADE BEYANIMDIR!!
“Müdahale hareketimde haklıyım. Buraya haksız olarak getirildim ve bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir!”
Vereceğiniz cezanın ağırlığı benim vazife anlayışımda gedik açamaz, sadece kazanacağım onurun ve şerefin büyüklüğünü tayin eder.
11 Şubat 2011 saat 20:45’te düşmanın sinsi savaş silahı olan bazı kanallardan mahkeme kapılarının komutanlarımın üzerine kilitlendiğini duydum ve üzüntüyle izledim. Hakaret olarak kabul ediyorum.
Sebep kaçma şüphesi… Siz M. Kemal’in askerlerinin cepheden kaçtığını gördünüz mü?
Komutanlarım sınırları açsanız, çekip gitmezler. ONLARI HİZBULLAHÇI MI ZANNETTİNİZ…!
Buradan Türk Milletine, Genelkurmay Başkanı nezdinde tüm komutanlarıma ve silah arkadaşlarıma sesleniyorum.,İçiniz rahat olsun. Biliyoruz ki bu bir savaştır. Savaşta asker yaralanır, asker şehit düşer, asker ölür. Bunların bilincindeyiz. Biz Türk Subayıyız. Bizim için HAK YOK, VAZİFE VARDIR.
Merak etmeyin. Burası bize zindan değil ÇİĞİLTEPE’DİR. Onuru karşısında yaşamını hakir gören Alb. Reşat Çiğiltepe’nin vazife anlayışıyla buradayız.
Mustafa Kemal’in “SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM!” emri bizler için halen geçerlidir ve sonsuza kadar geçerli olacaktır.
Endişe duymayın. Teğmen Çelebi’yi geçemeyenler onu yetiştiren komutanlarına ne yapabilir!
Cephede bir Mehmet vardı. Şimdi 150 Mehmet var. CEPHE ŞİMDİ DAHA DA GÜÇLÜ…
Şimdilik bu saldırıya 3 günlük açlık greviyle karşılık veriyorum.
Bu bir kaçış değil komutanlarımın ve silah arkadaşlarımın sinsice tuzağa düşürülmesine tepkidir.
Hukuksuzluğu reddediştir.
Ülkemin uçuruma sürüklendiğinin işaret fişeğidir.
Ve bu şartlarda sizden tahliye talep etmem benim için vatana ihanetle eşdeğerdir. Mevzubahis vatansa bundan gayrı kalan her şey teferruattır.
ŞİMDİ KAPILARI KAPATIN!!
YÜZÜMÜZÜ IŞIĞA DOĞRU UZATACAĞIZ…
GİYOTİN İNECEK…TEKRAR UZATACAĞIZ…
İNECEK… UZATACAĞIZ…
KESMEYECEK… KAZANACAĞIZ…!
Mehmet Ali ÇELEBİ
Kr. Plt. Tğm.
Hasdal Cephesi
18.02.2011
Etiketler:
darbe,
ergenekon,
Mehmet Ali Çelebi,
savunma metni
Phill Collins - Davul Ustası
24 Mart 2011 Perşembe
Dünyada 438 Nükleer Santral var ve Halen 44 Santral inşa ediliyor
NÜKLEER SANTRAL ÜZERİNE BİLMEDİKLERİNİZ.
Japonya'da meydana gelen deprem ve tsunami sonrası Nükleer tesislerdeki sızıntı sonrasında. Bakışlar tekrar Nükleer Santrallere kilitlendi. Petrole egemen güçler, daha doğrusu nükleer tesislerin kurulmasını istemeyen güçler, ceplerini düşünen çıkarcılar ortalıkta gezmeye başladılar. Halen dünyada 30 ülkede toplam 438 nükleer santral var. Bunların 272'si (yüzde 62) sanayileşmiş ülkelerin oluşturduğu G-7 ülkelerinde bulunuyor.
Japonya'yı vuran tsunami ile yeniden gündeme gelen nükleer santral güvenirliğini bahane eden petrol lobileri, yılda 40 milyar doları petrol ve doğalgaz ithalatına veren Türkiye'yi sıkıştırmak için yeniden işbaşında.

Nedir Nükleer Enerji :
NÜKLEER ENERJİ NEDİR?
Ağır radyoaktif (Uranyum gibi) atomların bir nötronun çarpması ile daha küçük atomlara bölünmesi (fisyon - parçalanma - bölünme - bozunma) veya hafif radyoaktif atomların birleşerek daha ağır atomları oluşturması (füzyon - birleşme – bir araya gelme) sonucu çok büyük bir miktarda enerji açığa çıkar. Bu enerjiye nükleer enerji denir. Nükleer reaktörlerde fisyon reaksiyonu ile edilen enerji elektriğe çevrilir. Güneşteki reaksiyonlar ise füzyon reaksiyonudur. Bu reaksiyonun yarattığı sıcaklık fisyon reaksiyonundakinden çok daha fazladır (birkaç milyon derece santigrad). Bu yüzden bu sıcaklığı kontrol edebilecek bir füzyon reaktörü henüz kurulamamıştır.

NÜKLEER SANTRAL NEDİR
1.
Nükleer reaktör, zincirleme çekirdek tepkimesinin başlatılıp sürekli ve denetimli bir biçimde sürdürüldüğü aygıtlardır. Nükleer reaktörler bazen nükleer enerjiyi başka bir tür enerjiye (genelde elektrik enerjisine) çevrilen santraller olarak kullanılırlar.
2005 itibarıyla dünyada 1100 civarında nükleer reaktör çalışır durumdadır. Bunların yaklaşık 310 tanesi araştırma reaktörüdür. Sanayi ve ilaç için izotop üretiminde bulunmaktadır. 400ü aşkın reaktör denizaltılarla ilgilidir. 440 dolayında reaktör ise elektrik enerjisi üretimine yönelik olarak faaliyet göstermektedir.
Yeryüzündeki en büyük nükleer güç üreticisi ABD dir ve 1998 yılı itibarıyla 676,70 Twh nükleer enerji üretmektedir. ABD aynı zamanda çalışır durumda olan 104 santral ile en fazla santrale sahip olan ülke konumundadır. İkinci en büyük üretici Fransa dır ve 1998 itibarıyla 368,40 Twh nükleer enerji üretmektedir. Bu ülkeleri Japonya 306,94 Twh, Almanya 145,20 TWh, Rusya 95,38 Twh, İngiltere 91,14 Twh, Güney Kore 85,19 Twh, Ukrayna 70,64 Twh, İsveç 70,00 Twh, Kanada 67,50 Twh izlemektedir.
Ülke içinde üretilen enerjinin yüzde dağılımı açısından bakıldığında 1988 itibarıyla Litvanya toplam enerjisinin %77,21′ini nükleer üretimle karşılarken, bu oran Fransa’da %75,77′dir. Bu ülkeleri Belçika %55,16, İsveç %45,75, Ukrayna %45,42, Slovakya %43,80, Bulgaristan %41,50, Güney Kore %41,39, İsviçre %41,07 ile izlemektedir.
Türkiye’de etkin durumda olan tek nükleer reaktör; Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezinde bulunan TR-2 Araştırma Reaktörüdür.
Yeterli miktarda fizyon reaksiyonu verebilen maddenin, uygun biçimde yerleştirildiği ve bununla da denetim altında zincirleme bir Fizyon reaksiyonunun başlatılıp sürdürülebildiği aygıttır. Ağır çekirdeklerin bölünme ürünleri büyük miktarlarda enerji içerirler. Bu enerji ısıya dönüşerek birçok yüksek-sıcaklıkta gerçekleştirilebilen işlemler için yararlı olur.
Ayrıca, daha önemlisi bu ısıdan aşırı ısınmış ve yüksek basınçlı su buharı elde etmede yararlanılır. Bununla buhar türbini döndürülerek elektrik üretilir. Bu tür tesisler Nükleer Enerji Santraları adını alırlar. Reaktörlerin çoğu elektrik üretimi için çalışırlar. Bazı küçük boyutlu rektörler nükleer denizaltı gemileri ile su-üstü gemilerinde kullanılır. Reaktör son derece kusursuz biçimde yalıtılmış ve dışarıya radyasyon sızması önlenmiş olmalıdır.

DÜNYADA NÜKLEER SANTRAL DAĞILIMI
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) verilerine göre dünyada 30 ülkede toplam 438 nükleer santral var. Bunların 272'si (yüzde 62) sanayileşmiş ülkelerin oluşturduğu G-7 ülkelerinde bulunuyor.
G-7 ülkelerinden ABD'de 104,
Fransa'da 59,
Japonya'da 55,
İngiltere'de 19,
Kanada'da 18 ve Almanya'da 17 nükleer santral bulunuyor.
Ayrıca Belçika'da 7,
Bulgaristan'da 2,
Finlandiya'da 4,
Hollanda'da 1,
Romanya'da 2,
Rusya'da 32,
İsveç'te 10,
İsviçre'de 5,
Slovakya'da 4,
Slovenya'da 1,
İspanya'da 8,
Çek Cumhuriyeti'nde 6,
Macaristan'da 4,
Ukrayna'da 15 ve İsrail'de 1 nükleer santral bulunuyor.
Halen küresel düzeyde 44 nükleer santralın inşasına devam ediliyor. Verilere göre, Arjantin, Finlandiya, Fransa, İran, ve ABD'de birer reaktör, Bulgaristan, Japonya ve Ukrayna'da ikişer, Çin'de 11, Hindistan'da 6, Güney Kore'de 5 ve Rusya'da 8 nükleer reaktör inşa aşamasında bulunuyor.

Japonya'da meydana gelen deprem ve tsunami sonrası Nükleer tesislerdeki sızıntı sonrasında. Bakışlar tekrar Nükleer Santrallere kilitlendi. Petrole egemen güçler, daha doğrusu nükleer tesislerin kurulmasını istemeyen güçler, ceplerini düşünen çıkarcılar ortalıkta gezmeye başladılar. Halen dünyada 30 ülkede toplam 438 nükleer santral var. Bunların 272'si (yüzde 62) sanayileşmiş ülkelerin oluşturduğu G-7 ülkelerinde bulunuyor.
Japonya'yı vuran tsunami ile yeniden gündeme gelen nükleer santral güvenirliğini bahane eden petrol lobileri, yılda 40 milyar doları petrol ve doğalgaz ithalatına veren Türkiye'yi sıkıştırmak için yeniden işbaşında.
Nedir Nükleer Enerji :
NÜKLEER ENERJİ NEDİR?
Ağır radyoaktif (Uranyum gibi) atomların bir nötronun çarpması ile daha küçük atomlara bölünmesi (fisyon - parçalanma - bölünme - bozunma) veya hafif radyoaktif atomların birleşerek daha ağır atomları oluşturması (füzyon - birleşme – bir araya gelme) sonucu çok büyük bir miktarda enerji açığa çıkar. Bu enerjiye nükleer enerji denir. Nükleer reaktörlerde fisyon reaksiyonu ile edilen enerji elektriğe çevrilir. Güneşteki reaksiyonlar ise füzyon reaksiyonudur. Bu reaksiyonun yarattığı sıcaklık fisyon reaksiyonundakinden çok daha fazladır (birkaç milyon derece santigrad). Bu yüzden bu sıcaklığı kontrol edebilecek bir füzyon reaktörü henüz kurulamamıştır.
NÜKLEER SANTRAL NEDİR
1.
Nükleer reaktör, zincirleme çekirdek tepkimesinin başlatılıp sürekli ve denetimli bir biçimde sürdürüldüğü aygıtlardır. Nükleer reaktörler bazen nükleer enerjiyi başka bir tür enerjiye (genelde elektrik enerjisine) çevrilen santraller olarak kullanılırlar.
2005 itibarıyla dünyada 1100 civarında nükleer reaktör çalışır durumdadır. Bunların yaklaşık 310 tanesi araştırma reaktörüdür. Sanayi ve ilaç için izotop üretiminde bulunmaktadır. 400ü aşkın reaktör denizaltılarla ilgilidir. 440 dolayında reaktör ise elektrik enerjisi üretimine yönelik olarak faaliyet göstermektedir.
Yeryüzündeki en büyük nükleer güç üreticisi ABD dir ve 1998 yılı itibarıyla 676,70 Twh nükleer enerji üretmektedir. ABD aynı zamanda çalışır durumda olan 104 santral ile en fazla santrale sahip olan ülke konumundadır. İkinci en büyük üretici Fransa dır ve 1998 itibarıyla 368,40 Twh nükleer enerji üretmektedir. Bu ülkeleri Japonya 306,94 Twh, Almanya 145,20 TWh, Rusya 95,38 Twh, İngiltere 91,14 Twh, Güney Kore 85,19 Twh, Ukrayna 70,64 Twh, İsveç 70,00 Twh, Kanada 67,50 Twh izlemektedir.
Ülke içinde üretilen enerjinin yüzde dağılımı açısından bakıldığında 1988 itibarıyla Litvanya toplam enerjisinin %77,21′ini nükleer üretimle karşılarken, bu oran Fransa’da %75,77′dir. Bu ülkeleri Belçika %55,16, İsveç %45,75, Ukrayna %45,42, Slovakya %43,80, Bulgaristan %41,50, Güney Kore %41,39, İsviçre %41,07 ile izlemektedir.
Türkiye’de etkin durumda olan tek nükleer reaktör; Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezinde bulunan TR-2 Araştırma Reaktörüdür.
Yeterli miktarda fizyon reaksiyonu verebilen maddenin, uygun biçimde yerleştirildiği ve bununla da denetim altında zincirleme bir Fizyon reaksiyonunun başlatılıp sürdürülebildiği aygıttır. Ağır çekirdeklerin bölünme ürünleri büyük miktarlarda enerji içerirler. Bu enerji ısıya dönüşerek birçok yüksek-sıcaklıkta gerçekleştirilebilen işlemler için yararlı olur.
Ayrıca, daha önemlisi bu ısıdan aşırı ısınmış ve yüksek basınçlı su buharı elde etmede yararlanılır. Bununla buhar türbini döndürülerek elektrik üretilir. Bu tür tesisler Nükleer Enerji Santraları adını alırlar. Reaktörlerin çoğu elektrik üretimi için çalışırlar. Bazı küçük boyutlu rektörler nükleer denizaltı gemileri ile su-üstü gemilerinde kullanılır. Reaktör son derece kusursuz biçimde yalıtılmış ve dışarıya radyasyon sızması önlenmiş olmalıdır.
DÜNYADA NÜKLEER SANTRAL DAĞILIMI
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) verilerine göre dünyada 30 ülkede toplam 438 nükleer santral var. Bunların 272'si (yüzde 62) sanayileşmiş ülkelerin oluşturduğu G-7 ülkelerinde bulunuyor.
G-7 ülkelerinden ABD'de 104,
Fransa'da 59,
Japonya'da 55,
İngiltere'de 19,
Kanada'da 18 ve Almanya'da 17 nükleer santral bulunuyor.
Ayrıca Belçika'da 7,
Bulgaristan'da 2,
Finlandiya'da 4,
Hollanda'da 1,
Romanya'da 2,
Rusya'da 32,
İsveç'te 10,
İsviçre'de 5,
Slovakya'da 4,
Slovenya'da 1,
İspanya'da 8,
Çek Cumhuriyeti'nde 6,
Macaristan'da 4,
Ukrayna'da 15 ve İsrail'de 1 nükleer santral bulunuyor.
Halen küresel düzeyde 44 nükleer santralın inşasına devam ediliyor. Verilere göre, Arjantin, Finlandiya, Fransa, İran, ve ABD'de birer reaktör, Bulgaristan, Japonya ve Ukrayna'da ikişer, Çin'de 11, Hindistan'da 6, Güney Kore'de 5 ve Rusya'da 8 nükleer reaktör inşa aşamasında bulunuyor.
Türkiye' de 1961 'den beri kurulu aktif çalışan nükleer reaktör var. Türk Atom Enerjisi Kurumu bu işi denetlemeye yetecek kapasiteye sahip. Biraz kendi mühendislerimize güvenelim. Atatürk'ün kendini Türk Doktorlarına emanet ettiği gibi bizimde kendimizi Türk Atom Mühendislerine emanet etme zamanı, onlara güvenip inanma zamanı. Var olan çalışan reaktörün Neden Santralini de yapıp enerji üretmeyelim ki???
THOR Geliyor
2011 yılında THOR filmi vizyona giriyor. Yönetmenliğini Kenneth Branagh'ın yaptığı başrollerinde Chris Hemsworth, Anthony Hopkins ve Natalie Portman'ı göreceğimiz filmin 2011 ikinci yarısında vizyona girmesi bekleniyor.
Thor – veya Donnar – İskandinav mitolojisinde en güçlü tanrıdır.
İki sihirli nesneye sahiptir. bu nesnelerden biri Mjöllnir ‘dir. Mjöllnir, adının anlamı “parçalayıcı” olan kocaman bir çekiçtir. Çekici Brokk ve Eitri isimli iki cüce kardeş yapmışlardır. Çekiç yapılırken Loki sinek kılığına girip cüceleri ısırarak rahatsız edince bir kaza olmuş, çekicin sapı kısalmıştır.
Bu iki cüce ayrıca bu çekice birçok farklı özellik vermiştir. Çekiç, Thor’un onu kolayca saklayabilmesi için küçülebilir. Ayrıca bir bumerang gibi, bir düşmana atılınca düşmana tüm gücüyle çarpar ve sahibinin ellerine geri döner. Thor kılık değiştireceği zaman çekici ile kendi yörüngesinde hızlıca döner. Fırtınaları çekici ile kontrol eder, yağmurları onunla yağdırır. Çekici ile evlilikleri ve nesneleri de kutsayabilir.
Onun güçlü olmasını sağlayan bir diğer sihirli nesne de altın bir kemerdir. Bu kemeri takar takmaz gücü ikiye, hatta üçe katlanır.
Ayrıca Thor’un iki tane keçisi vardır. Bu keçilerden birinin adı Tanngniost (Diş Çatırdatan) diğerinin adı da Tanngrisnir (Diş Gıcırdatan)dır. Bu keçilerin çektiği arabası yerde de gökte de gidebilir.
Thor – veya Donnar – İskandinav mitolojisinde en güçlü tanrıdır.
İki sihirli nesneye sahiptir. bu nesnelerden biri Mjöllnir ‘dir. Mjöllnir, adının anlamı “parçalayıcı” olan kocaman bir çekiçtir. Çekici Brokk ve Eitri isimli iki cüce kardeş yapmışlardır. Çekiç yapılırken Loki sinek kılığına girip cüceleri ısırarak rahatsız edince bir kaza olmuş, çekicin sapı kısalmıştır.
Bu iki cüce ayrıca bu çekice birçok farklı özellik vermiştir. Çekiç, Thor’un onu kolayca saklayabilmesi için küçülebilir. Ayrıca bir bumerang gibi, bir düşmana atılınca düşmana tüm gücüyle çarpar ve sahibinin ellerine geri döner. Thor kılık değiştireceği zaman çekici ile kendi yörüngesinde hızlıca döner. Fırtınaları çekici ile kontrol eder, yağmurları onunla yağdırır. Çekici ile evlilikleri ve nesneleri de kutsayabilir.
Onun güçlü olmasını sağlayan bir diğer sihirli nesne de altın bir kemerdir. Bu kemeri takar takmaz gücü ikiye, hatta üçe katlanır.
Ayrıca Thor’un iki tane keçisi vardır. Bu keçilerden birinin adı Tanngniost (Diş Çatırdatan) diğerinin adı da Tanngrisnir (Diş Gıcırdatan)dır. Bu keçilerin çektiği arabası yerde de gökte de gidebilir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)