Sayfalar

nolan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
nolan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Nisan 2011 Salı

Izlenmesi gereken filmler - Memento (2000)

Memento/Akıl Defteri (2000) 
“Some memories are best forgotten”





Yönetmen:
Christopher Nolan
Senaryo:
Christopher Nolan
Jonathan Nolan (öykü)

Oynayanlar:
Guy Pearce (Leonard Shelby)
Carrie-Anne Moss (Natalie)
Joe Pantoliano (John Edward ‘Teddy’ Gammel)
Stephen Tobolowsky (Sammy Jankis)


Kelime anlamı olarak “birini ya da bir şeyi hatırlatma amacıyla alınan ya da tutulan not” olarak çevirebileceğimiz Memento, olağanüstü kurgusuyla, Pulp Fiction/Ucuz Roman (1994) ve The Usual Suspects/Olağan Şüpheliler gibi, başarılı ve farklı kurgularıyla seyircileri hayrete düşürmüş, heyecanlandırmış filmleri gölgede bırakıyor. Nolan kardeşlerin ilk senaryo denemesi ve Christopher Nolan’ın ilk yönetmenlik çalışması olan Memento’da, karısının öldürülmesi sırasında kafasına aldığı darbeyle kısa süreli hafıza kaybı hastalığına yakalanan Leonard Shelby’nin (Lenny), karısının intikamını almak için yaptığı mücadeleyi izliyoruz. Daha doğrusu öyle zannediyoruz…

Lenny’nin, bir kaç dakika önce yaptığı bir şeyi, olanları, kişileri hatırlayamama gibi bir “durumu”u vardır. İlerleyebilmek için geçmişi hatırlaması gerekmektedir. Bunu da aldığı, sürekli yanında taşıdığı Polaroid makinayla çektiği fotoğrafların arkasına yazdığı ve de bütün vücuduna dövme olarak yaptırdığı notlarla sağlar. Tabii bir de “Sammy Jankis’i hatırla”malıdır. Bu durum, karısının tecavüze uğrayıp öldürüldüğü gece katil(ler)le boğuşması ve birini de öldürdüğü olay sırasında kafasına aldığı bir darbeden sonra başlamıştır. Polis, Lenny’nin iddia ettiği gibi olayda ikinci bir kişinin olduğuna inanmamıştır çünkü kaçan katil, kendisiyle ilgili delilleri yok etmeyi başarmıştır. Lenny, suçluyu kendi cezalandırmak için çalışmalara başlar. Ulaştığı isim “John G”dir.

Oldukça basit olarak gözüken bu hikaye, seyirciyi Lenny’nin yerine koyan, Memento’yu Memento yapan kurgusuyla ön plana çıkıyor. Film John G’nin(?) öldürülmesiyle başlıyor ve başa doğru akıyor! Hayır, aslında doğrudan sondan başa akan bir film değil bu. Tam olarak kavrayabilmeniz için paragrafın sonuna kadar beklemeniz gerekecek. Film, Lenny’nin olayın ne, nerede, etrafındaki insanların kim olduğunu anlamadığı sahnelerle başlayan bölümlerle dolu. Bir anda biten ve az önce biten yere doğru akan, aynı sahneleri iki defa görmenizi sağlayan bölümler, gerçekten kafa karıştırıyor ama bir süre sonra alışıyorsunuz. Ve kendinizi bu bölümlere iyice kaptırmışsanız, aralardaki siyah-beyaz bölümleri kavrayamayabiliyorsunuz. Çünkü bu bölümler bildiğimiz dramatik kurguda ilerliyor ve ters kurguyla işlenmiş başta son buluyor. Kısaca film, hem baştan hem de sondan, ortaya doğru ilerliyor!


Bu kurgu içerisinde önemli bir yere sahip olan kişilerden biri, Sammy Jankis. Lenny, elindeki “Sammy Jankis’i hatırla” dövmesiyle hatırlar Sammy’nin hikayesini. Bunu siyah-beyaz bölümlerde Lenny’den dinliyoruz. Sammy, Lenny’nin “normal” olduğu ve sigorta uzmanı olarak çalıştığı zamanlarda karşısına çıkan ve kendiyle aynı durumda olan bir vakadır. Ancak sigorta şirketi olarak Sammy’nin gerçekten böyle bir hastalığının olup olmadığı önemlidir. Acaba Sammy numara mı yapmaktadır? Yoksa şartlandırmalarla öğrenebilir mi? Kocasını gerçekten seven Sammy’nin karısının ölümüne kadar uzanan hikaye gerçekten etkileyici ve filmi anlaşılabilir(!) kılması açısından önemli.

Olayların geçmişini öğrendikçe, acaba Lenny’nin hikayesinin anlatıldığı, gördüğümüz gibi olup olmadığı konusunda şüpheye düşüyoruz. Anlık sahneler de şüphemizi güçlendirici etki yaratıyor. Ve film “bittiğinde” kafamızdaki soru şu oluyor: Lenny gerçekte kim?

Seyirciler Guy Pearce’ı, L.A Confidential/Los Angeles Sırları (1997) ve The Time Machine/Zaman Makinası (2002) gibi filmlerden hatırlayacaklar. Lenny rolünde çok başarılı ve seyircinin sempatisini kazanıyor. Bunda durumunun da etkisi var tabii. Joe Pantoliano ve Carrie-Anne Moss ikilisi, The Matrix’ten (1999) hatırladığımız Cypher ve Trinity. Bu da Matrixseverler için hoş bir sürpriz olsa gerek. Filmde, ikilinin canlandırdıkları Teddy ve Natalie karakterleri oldukça önemli bir yere sahip. Yönetmen Christopher Nolan, ikinci çalışmasını Al Pacino ve Robin Williams’ı birleştiren Insomnia (2002) ile gerçekleştirdi ve şimdiden kendine bir hayran kitlesi yaratmayı başardı.



Memento, kesinlikle açık bir kafayla, kendinizi vererek izlemeniz gereken, sizi şaşırtacak, bazen güldürecek, bazen heyecanlandıracak, çokça meraklandıracak ve düşündürtecek bir film. Eğer Hollywood’un klişe senaryoları, ucuz komedi ve aksiyonlarından sıkıldıysanız, Memento farklı ve kaliteli bir tercih olacaktır. Yazımı kişisel bir tavsiye ile bitirmek istiyorum. En az 2 defa seyredin! Sevgi ve sinema dolu günler…