31 Mart 2011 Perşembe
Radyasyon karikatürü
28 Mart 2011 Pazartesi
İroni - Libya, Irak, Afganistan...
27 Mart 2011 Pazar
Dünyada en çok konuşulan Diller
Dünyada en çok konuşulan diller

Canım sıkılıyordu, ne yapsam ne yapsam derken arkadaşım birazdan aşağıda okuyacağınız araştırma sonuçlarının olduğu sitenin linkini attı, biraz bakındım garibime gitti, derken internette yabancı kaynaklara baktım, çünkü Arapçanın Türkçeden az konuşuluyor olmasına şaşırmıştım. Birkaç arkadaşıma daha söyledim onlarda Türkçenin bu kadar çok konuşulduğuna inanamadılar. Niyetim asla öz dilimiz Türkçeyi kötülemek değil, ama sanki araştırmayı yayınlayanlar oraya Türkçeyi kendi insiyatifleri ile ekleme yapmışlar gibi geldi. Neyse internette baktığım pek çok yerde Türkçe listede yoktu bende yazıyı buradan paylaşmak istedim.
Yazıyı okuyanlar kendi görüşlerini yazarlarsa çok sevinirim. Mesela siz Türkçenin çok konuşulduğuna inananlardan mısınız? yoksa listede hatalar var diyenlerden misiniz?..Yorumlarınızı görüşlerinizi eksik etmeyin, ayrıca aşağıda birde anket ekledim oy kullanırsanız sevinirim..
Dünyada En Çok Konuşulan Diller Listesi;


Canım sıkılıyordu, ne yapsam ne yapsam derken arkadaşım birazdan aşağıda okuyacağınız araştırma sonuçlarının olduğu sitenin linkini attı, biraz bakındım garibime gitti, derken internette yabancı kaynaklara baktım, çünkü Arapçanın Türkçeden az konuşuluyor olmasına şaşırmıştım. Birkaç arkadaşıma daha söyledim onlarda Türkçenin bu kadar çok konuşulduğuna inanamadılar. Niyetim asla öz dilimiz Türkçeyi kötülemek değil, ama sanki araştırmayı yayınlayanlar oraya Türkçeyi kendi insiyatifleri ile ekleme yapmışlar gibi geldi. Neyse internette baktığım pek çok yerde Türkçe listede yoktu bende yazıyı buradan paylaşmak istedim.
Yazıyı okuyanlar kendi görüşlerini yazarlarsa çok sevinirim. Mesela siz Türkçenin çok konuşulduğuna inananlardan mısınız? yoksa listede hatalar var diyenlerden misiniz?..Yorumlarınızı görüşlerinizi eksik etmeyin, ayrıca aşağıda birde anket ekledim oy kullanırsanız sevinirim..
Dünyada En Çok Konuşulan Diller Listesi;
- Çince dünyada en çok konuşulan dillerin arasında 1. dir. Çince’yi dünyada toplam 1.300.000.000 insan konuşuyor.
- Dünya dili olarak bildiğimiz İngilizce ise en çok konuşulan dillerin arasında 2. sırayı alıyor. İngilizce en çok konuşulan dil olmasada en yaygın dil olma özelliğini taşımaktadır.İngilizce’yi 427.000.000 kişi konuşuyor.
- İspanyolca dünya dilleri arasında en fazla konuşulan 3. dil. İspanyolca’yı 266.000.000 kişi konuşuyor.
- Resmi dili İngilizce olan Hintlilerin kendi öz dili olan Hintçe ise en çok konuşulan diller arasında 4. sırayı almış durumda.Hintçe’yi 260.000.000 kişi konuşuyor.
- Ural – Altay dil grubunun Altay dilleri ailesinde yer alan, dünyadaki en zengin dillerden biri olan Türkçe en çok konuşulan 5. dil durumundadır.Türkçe’yi Doğu Türkistan’dan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne kadar çoğunluğu Orta Asya’da olmak üzere 220.000.000 Türk konuşuyor.(Bana pek inandırıcı gelmedi ama ne yapalım vardır bir bildikleri.)
- Türkiye’yi 6. sırada Arapça takip etmektedir.Arapça’yı 181.000.000 kişi konuşuyor.Arapça’yı 181.000.000 kişi konuşuyor.
- Dünyada en çok konuşulan diller arasında Portekizce 7. sıradadır. Portekizce’yi 165.000.000 kişi konuşuyor.
- Bengalce ise dünyada en çok konuşulan diller sıralamasında 8. sırada yer alıyor. Bengalce’yi 162.000.000 kişi konuşuyor.
- Rusça en çok konuşulan diller arasında 9. sıradadır ve Rusça 158.000.000 kişi tarafından konuşuluyor.
- Japonca ise 10. sırada yerini alıyor. Japonca’yı toplam 124.000.000 kişi konuşuyor.
- Almanca’ en çok konuşulan diller arasında 11. sırada. Almanca’yı 121.000.000 kişi konuşuyor.
- Avrupa dillerinden olup en zor dillerden biri olan Fransızca en çok konuşulan dillerden biridir ve 12. sırada yerini almaktadır.Fransızca’yı dünya üzerinde toplam 116.000.000 kişi konuşuyor.
Fotoğrafınız Facebook reklamlarında çıkabilir
Fotoğrafınız Facebook reklamlarında çıkabilir

Kendi resminizi, hiç haberiniz yokken bir reklamda görürseniz şaşırmayın; artık bu mümkün…Facebook, sponsorlu reklamlarda üye resimlerini kullanmaya başladı. Facebook’un yeni ‘Sponsorlu yazılar’ planı Ocak ayında duyurulmuştu ve görünüşe bakılırsa yeni özellik şu an devrede.Yeni reklam kampanyasına göre bir veya birden fazla arkadaşınız bir ürünü ‘beğenmiş’ ise bu ürüne sizin de eğilimli olduğunuz düşünülüyor. Dolayısıyla size önerilen sponsorlu reklamlarda bir arkadaşınızın resmi yer alabiliyor.
Bundan daha kötüsü ise yakın zamanda üçüncü parti reklamcıların da Facebook uygulamalarında isminizi ve resminizi kullanacak olması. Kampanyanın dışında kalmak için bir seçeneğin mevcut olması, bu tür bir paylaşımın yapılacağını ortaya çıkarıyor.
Üçüncü parti reklamların dışında kalmak için Hesap Ayarlarınızda (Gizlilik Ayarları değil), Facebook Reklamları sekmesine tıklamanız ve karşınıza gelen ‘Platform sayfalarındaki reklamların bilgilerimi şu kişilere göstermesine izin ver‘ seçeneğini ‘hiç kimse‘ olarak değiştirmeniz gerekiyor.
Kendi resminizi, hiç haberiniz yokken bir reklamda görürseniz şaşırmayın; artık bu mümkün…Facebook, sponsorlu reklamlarda üye resimlerini kullanmaya başladı. Facebook’un yeni ‘Sponsorlu yazılar’ planı Ocak ayında duyurulmuştu ve görünüşe bakılırsa yeni özellik şu an devrede.Yeni reklam kampanyasına göre bir veya birden fazla arkadaşınız bir ürünü ‘beğenmiş’ ise bu ürüne sizin de eğilimli olduğunuz düşünülüyor. Dolayısıyla size önerilen sponsorlu reklamlarda bir arkadaşınızın resmi yer alabiliyor.
Bundan daha kötüsü ise yakın zamanda üçüncü parti reklamcıların da Facebook uygulamalarında isminizi ve resminizi kullanacak olması. Kampanyanın dışında kalmak için bir seçeneğin mevcut olması, bu tür bir paylaşımın yapılacağını ortaya çıkarıyor.
Üçüncü parti reklamların dışında kalmak için Hesap Ayarlarınızda (Gizlilik Ayarları değil), Facebook Reklamları sekmesine tıklamanız ve karşınıza gelen ‘Platform sayfalarındaki reklamların bilgilerimi şu kişilere göstermesine izin ver‘ seçeneğini ‘hiç kimse‘ olarak değiştirmeniz gerekiyor.
KARİKATÜR - Yiğit Özgür - Bisiklet
BANA YILBAŞI HEDİYESİ BİSİKLET ALSANA BABA
Teğmen Mehmet Ali Çelebi Savunma Metni - 18.02.2011
Vatanını milletini sevmek suç sayılıyor artık Türkiye'de...
Teğmen Mehmet Ali Çelebi Savunma Metni - 18.02.2011
"Şimdilik bu saldırıya 3 günlük açlık greviyle karşılık veriyorum.
Bu bir kaçış değil komutanlarımın ve silah arkadaşlarımın sinsice tuzağa düşürülmesine tepkidir.
Hukuksuzluğu reddediştir.
Ülkemin uçuruma sürüklendiğinin işaret fişeğidir.
Ve bu şartlarda sizden tahliye talep etmem benim için vatana ihanetle eşdeğerdir. Mevzubahis vatansa bundan gayrı kalan her şey teferruattır."
------------------------------
----------
BU KAREDE NE VAR??
Bu karede ben devlet düşmanı olarak değil, Cumhuriyet uğruna toprağa düşmüş silah arkadaşlarımın, aydınlarımızın vekili olarak bulunuyorum.
Burada sızma yok… Türk Gençliğinin milli mukavemetine tahammül edemeyenlerin yazdığı iddianamenin sefilane mahiyeti var…Bu iddianamenin GERÇEKLE randevusunda eriyişi, ezilişi var…!
Bu fotoğrafın her pikselinde yalana, safsatalara, cinnet tohumu iftiralara hücum var…
Bu karede M. Kemal dehası var. Eseri neden GENÇLİĞE emanet ettiği, sussa dahi GENÇLİĞİN susmayacağı var….
Burada örgüt toplantısı yok… Bizim vatansevercesine, vicdanlıca ve namusluca hareketlerimizi kirli ihtirasları yüzünden çirkin göstermeye çalışanlar var…
Mustafa Kemal’in askeri olabilme şerefini alçaltma; Türk Milletinin birincil müdafaa vasıtası olan evlatlarının - Türk Gençliğinin- nefesini tıkama, manevi kuvvetini yıpratma uğraşlarının sobelenmesi var…
Dizgin tanımaz ihtirasları aklından ve vicdanından önde gidenlerin, karabasanlarının içine otistik bir biçimde kapananların deşifre var. Onlardan Türk Milleti davacıdır…
SEYRETSEM YARGILANMAYACAKTIM
Bilinmelidir ki bir subayın yanında hiç kimse Cumhuriyete karşı serçe parmağını dahi oynatamaz. Ve hiç kimse benden bu konuda sessiz kalmamı, tarafsızlığımı talep edemez. Atatürk Devrimleri için kalbim çatlarcasına atmalı, onun uğrunda kendi soluğumu duyana kadar koşmalıyım. Uymaktan nefsimi asla vazgeçiremeyeceğim vazife içtihatlarımın sahibi M. Kemal’dir.
“Halkın saflığından faydalanarak milletin maneviyatına saldıran kimselerle onların ardından gidenler elbette ki birtakım cahillerden ibarettir. Bunlar Türk Milleti için yüzkarası oluşturacak vaziyetlerin meydan gelmesinde daima etken olmuşlardır. Bu gibilerin mevcudiyetini müsamaha ile karşılayanlar Menemen’de Kubilay’ın başı kesilirken kayıtsızca seyretmeye tahammül ve hatta alkışlamaya cesaret edenlerle birdir.”(Utkan KOCATÜRK Kaynakçalı Atatürk Günlüğü)
Bunları seyredip müdahale etmesem burada yargılanmayacaktım. Ama vicdanım beni ömür boyu yargılayacaktı. Benim için vicdanımın hükmü 30 aydır taşıdığım zincirlerden daha ağırdır. Cumhuriyet yıkıcılarına yol verseydim vicdan zincirleriyle bağlı yürüyen zindan olurdum.
Benim bedenim şerefimi, haysiyetimi soyunarak giyeceğim özgürlüğü kabul etmez. Cumhuriyet düşmanları ile mücadele ettiğim için zindanda çürümek; bunları görmezden gelerek sahip olacağım özgürlükten bin kat üstündür. Bu onurlu boyunduruğu bedenimde iftiharla taşırım.
BENİM İÇİN ÖZGÜRLÜK
İnsanın kaygı duyduğu şeylerin değeriyle ölçülür…
Korkunun onurdan, görev bilincinden, ülkemden daha baskın çıkmasına izin vermemektir özgürlük…!
Bedeninden önce şerefini korumaktır. Haysiyet satıp rahatlık kazanmamaktır.
Belalara karşı koyup diretmek, yolundan dönmemektir.
SONUÇ
Kurtuluş Mücadelemizin tüm buhranları arasında ebedi önderi takip edenler yalnız bir defa onun sesinin titrediğini işittiler. Yalnız bir defa gözleri yaşarmış gibiydi. O da şu vakitti. Eserini gençliğe emanet ederken:
“Bugün ulaştığımız sonuç asırlardan beri çekilen milli felaketlerden alınan derslerin ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu sonucu Türk Gençliğine emanet ediyorum.”
Türk gençliği olarak bizi milli davamızı takipten yıldıracak hiçbir vasıta yoktur. Milli davamız bizim hayatımızdır. Öz vatan toprakları bozguncu ruhlardan temizlenene dek milli müdafaa terk olunamaz.
Türk gençliği benim şahsımda teslim alınamaz..! Çünkü bizim vazife anlayışımız bize kurulan tertiplerin hayatımızdan çalacağı özgürlüğe, bizleri gömecekleri zindan çukurlarının derinliğine güdümlü ve düğümlü değildir. Bizler hiçbir kuşun uçamadığı yükseklerin, daha hiçbir ayağın inemediği uçurumların, yangınlar ortasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin evlatlarıyız.
Bu tertipler, Cumhuriyeti koruma hedefine yönelmiş adımlarımızı durdurmaya değil zerre kadar azaltmaya dahi sebep teşkil edemez. Şeref, namus, hakikat ve vatanın taleplerini yarışırcasına göstermeye devam edeceğiz. Cumhuriyet uğrunda verdiğimiz kavgada kökleşecektir.
Türk Gençliği her türlü maddi ihtiraslarını, şahsi duygularını milletinin selameti namına feda etmekten, azimli ve tereddütsüz olarak gayeye yürümekten vazgeçmeyecektir.
İTİRAF DEĞİL İRADE BEYANIMDIR!!
“Müdahale hareketimde haklıyım. Buraya haksız olarak getirildim ve bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir!”
Vereceğiniz cezanın ağırlığı benim vazife anlayışımda gedik açamaz, sadece kazanacağım onurun ve şerefin büyüklüğünü tayin eder.
11 Şubat 2011 saat 20:45’te düşmanın sinsi savaş silahı olan bazı kanallardan mahkeme kapılarının komutanlarımın üzerine kilitlendiğini duydum ve üzüntüyle izledim. Hakaret olarak kabul ediyorum.
Sebep kaçma şüphesi… Siz M. Kemal’in askerlerinin cepheden kaçtığını gördünüz mü?
Komutanlarım sınırları açsanız, çekip gitmezler. ONLARI HİZBULLAHÇI MI ZANNETTİNİZ…!
Buradan Türk Milletine, Genelkurmay Başkanı nezdinde tüm komutanlarıma ve silah arkadaşlarıma sesleniyorum.,İçiniz rahat olsun. Biliyoruz ki bu bir savaştır. Savaşta asker yaralanır, asker şehit düşer, asker ölür. Bunların bilincindeyiz. Biz Türk Subayıyız. Bizim için HAK YOK, VAZİFE VARDIR.
Merak etmeyin. Burası bize zindan değil ÇİĞİLTEPE’DİR. Onuru karşısında yaşamını hakir gören Alb. Reşat Çiğiltepe’nin vazife anlayışıyla buradayız.
Mustafa Kemal’in “SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM!” emri bizler için halen geçerlidir ve sonsuza kadar geçerli olacaktır.
Endişe duymayın. Teğmen Çelebi’yi geçemeyenler onu yetiştiren komutanlarına ne yapabilir!
Cephede bir Mehmet vardı. Şimdi 150 Mehmet var. CEPHE ŞİMDİ DAHA DA GÜÇLÜ…
Şimdilik bu saldırıya 3 günlük açlık greviyle karşılık veriyorum.
Bu bir kaçış değil komutanlarımın ve silah arkadaşlarımın sinsice tuzağa düşürülmesine tepkidir.
Hukuksuzluğu reddediştir.
Ülkemin uçuruma sürüklendiğinin işaret fişeğidir.
Ve bu şartlarda sizden tahliye talep etmem benim için vatana ihanetle eşdeğerdir. Mevzubahis vatansa bundan gayrı kalan her şey teferruattır.
ŞİMDİ KAPILARI KAPATIN!!
YÜZÜMÜZÜ IŞIĞA DOĞRU UZATACAĞIZ…
GİYOTİN İNECEK…TEKRAR UZATACAĞIZ…
İNECEK… UZATACAĞIZ…
KESMEYECEK… KAZANACAĞIZ…!
Mehmet Ali ÇELEBİ
Kr. Plt. Tğm.
Hasdal Cephesi
18.02.2011
Etiketler:
darbe,
ergenekon,
Mehmet Ali Çelebi,
savunma metni
Phill Collins - Davul Ustası
24 Mart 2011 Perşembe
Dünyada 438 Nükleer Santral var ve Halen 44 Santral inşa ediliyor
NÜKLEER SANTRAL ÜZERİNE BİLMEDİKLERİNİZ.
Japonya'da meydana gelen deprem ve tsunami sonrası Nükleer tesislerdeki sızıntı sonrasında. Bakışlar tekrar Nükleer Santrallere kilitlendi. Petrole egemen güçler, daha doğrusu nükleer tesislerin kurulmasını istemeyen güçler, ceplerini düşünen çıkarcılar ortalıkta gezmeye başladılar. Halen dünyada 30 ülkede toplam 438 nükleer santral var. Bunların 272'si (yüzde 62) sanayileşmiş ülkelerin oluşturduğu G-7 ülkelerinde bulunuyor.
Japonya'yı vuran tsunami ile yeniden gündeme gelen nükleer santral güvenirliğini bahane eden petrol lobileri, yılda 40 milyar doları petrol ve doğalgaz ithalatına veren Türkiye'yi sıkıştırmak için yeniden işbaşında.

Nedir Nükleer Enerji :
NÜKLEER ENERJİ NEDİR?
Ağır radyoaktif (Uranyum gibi) atomların bir nötronun çarpması ile daha küçük atomlara bölünmesi (fisyon - parçalanma - bölünme - bozunma) veya hafif radyoaktif atomların birleşerek daha ağır atomları oluşturması (füzyon - birleşme – bir araya gelme) sonucu çok büyük bir miktarda enerji açığa çıkar. Bu enerjiye nükleer enerji denir. Nükleer reaktörlerde fisyon reaksiyonu ile edilen enerji elektriğe çevrilir. Güneşteki reaksiyonlar ise füzyon reaksiyonudur. Bu reaksiyonun yarattığı sıcaklık fisyon reaksiyonundakinden çok daha fazladır (birkaç milyon derece santigrad). Bu yüzden bu sıcaklığı kontrol edebilecek bir füzyon reaktörü henüz kurulamamıştır.

NÜKLEER SANTRAL NEDİR
1.
Nükleer reaktör, zincirleme çekirdek tepkimesinin başlatılıp sürekli ve denetimli bir biçimde sürdürüldüğü aygıtlardır. Nükleer reaktörler bazen nükleer enerjiyi başka bir tür enerjiye (genelde elektrik enerjisine) çevrilen santraller olarak kullanılırlar.
2005 itibarıyla dünyada 1100 civarında nükleer reaktör çalışır durumdadır. Bunların yaklaşık 310 tanesi araştırma reaktörüdür. Sanayi ve ilaç için izotop üretiminde bulunmaktadır. 400ü aşkın reaktör denizaltılarla ilgilidir. 440 dolayında reaktör ise elektrik enerjisi üretimine yönelik olarak faaliyet göstermektedir.
Yeryüzündeki en büyük nükleer güç üreticisi ABD dir ve 1998 yılı itibarıyla 676,70 Twh nükleer enerji üretmektedir. ABD aynı zamanda çalışır durumda olan 104 santral ile en fazla santrale sahip olan ülke konumundadır. İkinci en büyük üretici Fransa dır ve 1998 itibarıyla 368,40 Twh nükleer enerji üretmektedir. Bu ülkeleri Japonya 306,94 Twh, Almanya 145,20 TWh, Rusya 95,38 Twh, İngiltere 91,14 Twh, Güney Kore 85,19 Twh, Ukrayna 70,64 Twh, İsveç 70,00 Twh, Kanada 67,50 Twh izlemektedir.
Ülke içinde üretilen enerjinin yüzde dağılımı açısından bakıldığında 1988 itibarıyla Litvanya toplam enerjisinin %77,21′ini nükleer üretimle karşılarken, bu oran Fransa’da %75,77′dir. Bu ülkeleri Belçika %55,16, İsveç %45,75, Ukrayna %45,42, Slovakya %43,80, Bulgaristan %41,50, Güney Kore %41,39, İsviçre %41,07 ile izlemektedir.
Türkiye’de etkin durumda olan tek nükleer reaktör; Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezinde bulunan TR-2 Araştırma Reaktörüdür.
Yeterli miktarda fizyon reaksiyonu verebilen maddenin, uygun biçimde yerleştirildiği ve bununla da denetim altında zincirleme bir Fizyon reaksiyonunun başlatılıp sürdürülebildiği aygıttır. Ağır çekirdeklerin bölünme ürünleri büyük miktarlarda enerji içerirler. Bu enerji ısıya dönüşerek birçok yüksek-sıcaklıkta gerçekleştirilebilen işlemler için yararlı olur.
Ayrıca, daha önemlisi bu ısıdan aşırı ısınmış ve yüksek basınçlı su buharı elde etmede yararlanılır. Bununla buhar türbini döndürülerek elektrik üretilir. Bu tür tesisler Nükleer Enerji Santraları adını alırlar. Reaktörlerin çoğu elektrik üretimi için çalışırlar. Bazı küçük boyutlu rektörler nükleer denizaltı gemileri ile su-üstü gemilerinde kullanılır. Reaktör son derece kusursuz biçimde yalıtılmış ve dışarıya radyasyon sızması önlenmiş olmalıdır.

DÜNYADA NÜKLEER SANTRAL DAĞILIMI
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) verilerine göre dünyada 30 ülkede toplam 438 nükleer santral var. Bunların 272'si (yüzde 62) sanayileşmiş ülkelerin oluşturduğu G-7 ülkelerinde bulunuyor.
G-7 ülkelerinden ABD'de 104,
Fransa'da 59,
Japonya'da 55,
İngiltere'de 19,
Kanada'da 18 ve Almanya'da 17 nükleer santral bulunuyor.
Ayrıca Belçika'da 7,
Bulgaristan'da 2,
Finlandiya'da 4,
Hollanda'da 1,
Romanya'da 2,
Rusya'da 32,
İsveç'te 10,
İsviçre'de 5,
Slovakya'da 4,
Slovenya'da 1,
İspanya'da 8,
Çek Cumhuriyeti'nde 6,
Macaristan'da 4,
Ukrayna'da 15 ve İsrail'de 1 nükleer santral bulunuyor.
Halen küresel düzeyde 44 nükleer santralın inşasına devam ediliyor. Verilere göre, Arjantin, Finlandiya, Fransa, İran, ve ABD'de birer reaktör, Bulgaristan, Japonya ve Ukrayna'da ikişer, Çin'de 11, Hindistan'da 6, Güney Kore'de 5 ve Rusya'da 8 nükleer reaktör inşa aşamasında bulunuyor.

Japonya'da meydana gelen deprem ve tsunami sonrası Nükleer tesislerdeki sızıntı sonrasında. Bakışlar tekrar Nükleer Santrallere kilitlendi. Petrole egemen güçler, daha doğrusu nükleer tesislerin kurulmasını istemeyen güçler, ceplerini düşünen çıkarcılar ortalıkta gezmeye başladılar. Halen dünyada 30 ülkede toplam 438 nükleer santral var. Bunların 272'si (yüzde 62) sanayileşmiş ülkelerin oluşturduğu G-7 ülkelerinde bulunuyor.
Japonya'yı vuran tsunami ile yeniden gündeme gelen nükleer santral güvenirliğini bahane eden petrol lobileri, yılda 40 milyar doları petrol ve doğalgaz ithalatına veren Türkiye'yi sıkıştırmak için yeniden işbaşında.
Nedir Nükleer Enerji :
NÜKLEER ENERJİ NEDİR?
Ağır radyoaktif (Uranyum gibi) atomların bir nötronun çarpması ile daha küçük atomlara bölünmesi (fisyon - parçalanma - bölünme - bozunma) veya hafif radyoaktif atomların birleşerek daha ağır atomları oluşturması (füzyon - birleşme – bir araya gelme) sonucu çok büyük bir miktarda enerji açığa çıkar. Bu enerjiye nükleer enerji denir. Nükleer reaktörlerde fisyon reaksiyonu ile edilen enerji elektriğe çevrilir. Güneşteki reaksiyonlar ise füzyon reaksiyonudur. Bu reaksiyonun yarattığı sıcaklık fisyon reaksiyonundakinden çok daha fazladır (birkaç milyon derece santigrad). Bu yüzden bu sıcaklığı kontrol edebilecek bir füzyon reaktörü henüz kurulamamıştır.
NÜKLEER SANTRAL NEDİR
1.
Nükleer reaktör, zincirleme çekirdek tepkimesinin başlatılıp sürekli ve denetimli bir biçimde sürdürüldüğü aygıtlardır. Nükleer reaktörler bazen nükleer enerjiyi başka bir tür enerjiye (genelde elektrik enerjisine) çevrilen santraller olarak kullanılırlar.
2005 itibarıyla dünyada 1100 civarında nükleer reaktör çalışır durumdadır. Bunların yaklaşık 310 tanesi araştırma reaktörüdür. Sanayi ve ilaç için izotop üretiminde bulunmaktadır. 400ü aşkın reaktör denizaltılarla ilgilidir. 440 dolayında reaktör ise elektrik enerjisi üretimine yönelik olarak faaliyet göstermektedir.
Yeryüzündeki en büyük nükleer güç üreticisi ABD dir ve 1998 yılı itibarıyla 676,70 Twh nükleer enerji üretmektedir. ABD aynı zamanda çalışır durumda olan 104 santral ile en fazla santrale sahip olan ülke konumundadır. İkinci en büyük üretici Fransa dır ve 1998 itibarıyla 368,40 Twh nükleer enerji üretmektedir. Bu ülkeleri Japonya 306,94 Twh, Almanya 145,20 TWh, Rusya 95,38 Twh, İngiltere 91,14 Twh, Güney Kore 85,19 Twh, Ukrayna 70,64 Twh, İsveç 70,00 Twh, Kanada 67,50 Twh izlemektedir.
Ülke içinde üretilen enerjinin yüzde dağılımı açısından bakıldığında 1988 itibarıyla Litvanya toplam enerjisinin %77,21′ini nükleer üretimle karşılarken, bu oran Fransa’da %75,77′dir. Bu ülkeleri Belçika %55,16, İsveç %45,75, Ukrayna %45,42, Slovakya %43,80, Bulgaristan %41,50, Güney Kore %41,39, İsviçre %41,07 ile izlemektedir.
Türkiye’de etkin durumda olan tek nükleer reaktör; Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezinde bulunan TR-2 Araştırma Reaktörüdür.
Yeterli miktarda fizyon reaksiyonu verebilen maddenin, uygun biçimde yerleştirildiği ve bununla da denetim altında zincirleme bir Fizyon reaksiyonunun başlatılıp sürdürülebildiği aygıttır. Ağır çekirdeklerin bölünme ürünleri büyük miktarlarda enerji içerirler. Bu enerji ısıya dönüşerek birçok yüksek-sıcaklıkta gerçekleştirilebilen işlemler için yararlı olur.
Ayrıca, daha önemlisi bu ısıdan aşırı ısınmış ve yüksek basınçlı su buharı elde etmede yararlanılır. Bununla buhar türbini döndürülerek elektrik üretilir. Bu tür tesisler Nükleer Enerji Santraları adını alırlar. Reaktörlerin çoğu elektrik üretimi için çalışırlar. Bazı küçük boyutlu rektörler nükleer denizaltı gemileri ile su-üstü gemilerinde kullanılır. Reaktör son derece kusursuz biçimde yalıtılmış ve dışarıya radyasyon sızması önlenmiş olmalıdır.
DÜNYADA NÜKLEER SANTRAL DAĞILIMI
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) verilerine göre dünyada 30 ülkede toplam 438 nükleer santral var. Bunların 272'si (yüzde 62) sanayileşmiş ülkelerin oluşturduğu G-7 ülkelerinde bulunuyor.
G-7 ülkelerinden ABD'de 104,
Fransa'da 59,
Japonya'da 55,
İngiltere'de 19,
Kanada'da 18 ve Almanya'da 17 nükleer santral bulunuyor.
Ayrıca Belçika'da 7,
Bulgaristan'da 2,
Finlandiya'da 4,
Hollanda'da 1,
Romanya'da 2,
Rusya'da 32,
İsveç'te 10,
İsviçre'de 5,
Slovakya'da 4,
Slovenya'da 1,
İspanya'da 8,
Çek Cumhuriyeti'nde 6,
Macaristan'da 4,
Ukrayna'da 15 ve İsrail'de 1 nükleer santral bulunuyor.
Halen küresel düzeyde 44 nükleer santralın inşasına devam ediliyor. Verilere göre, Arjantin, Finlandiya, Fransa, İran, ve ABD'de birer reaktör, Bulgaristan, Japonya ve Ukrayna'da ikişer, Çin'de 11, Hindistan'da 6, Güney Kore'de 5 ve Rusya'da 8 nükleer reaktör inşa aşamasında bulunuyor.
Türkiye' de 1961 'den beri kurulu aktif çalışan nükleer reaktör var. Türk Atom Enerjisi Kurumu bu işi denetlemeye yetecek kapasiteye sahip. Biraz kendi mühendislerimize güvenelim. Atatürk'ün kendini Türk Doktorlarına emanet ettiği gibi bizimde kendimizi Türk Atom Mühendislerine emanet etme zamanı, onlara güvenip inanma zamanı. Var olan çalışan reaktörün Neden Santralini de yapıp enerji üretmeyelim ki???
THOR Geliyor
2011 yılında THOR filmi vizyona giriyor. Yönetmenliğini Kenneth Branagh'ın yaptığı başrollerinde Chris Hemsworth, Anthony Hopkins ve Natalie Portman'ı göreceğimiz filmin 2011 ikinci yarısında vizyona girmesi bekleniyor.
Thor – veya Donnar – İskandinav mitolojisinde en güçlü tanrıdır.
İki sihirli nesneye sahiptir. bu nesnelerden biri Mjöllnir ‘dir. Mjöllnir, adının anlamı “parçalayıcı” olan kocaman bir çekiçtir. Çekici Brokk ve Eitri isimli iki cüce kardeş yapmışlardır. Çekiç yapılırken Loki sinek kılığına girip cüceleri ısırarak rahatsız edince bir kaza olmuş, çekicin sapı kısalmıştır.
Bu iki cüce ayrıca bu çekice birçok farklı özellik vermiştir. Çekiç, Thor’un onu kolayca saklayabilmesi için küçülebilir. Ayrıca bir bumerang gibi, bir düşmana atılınca düşmana tüm gücüyle çarpar ve sahibinin ellerine geri döner. Thor kılık değiştireceği zaman çekici ile kendi yörüngesinde hızlıca döner. Fırtınaları çekici ile kontrol eder, yağmurları onunla yağdırır. Çekici ile evlilikleri ve nesneleri de kutsayabilir.
Onun güçlü olmasını sağlayan bir diğer sihirli nesne de altın bir kemerdir. Bu kemeri takar takmaz gücü ikiye, hatta üçe katlanır.
Ayrıca Thor’un iki tane keçisi vardır. Bu keçilerden birinin adı Tanngniost (Diş Çatırdatan) diğerinin adı da Tanngrisnir (Diş Gıcırdatan)dır. Bu keçilerin çektiği arabası yerde de gökte de gidebilir.
Thor – veya Donnar – İskandinav mitolojisinde en güçlü tanrıdır.
İki sihirli nesneye sahiptir. bu nesnelerden biri Mjöllnir ‘dir. Mjöllnir, adının anlamı “parçalayıcı” olan kocaman bir çekiçtir. Çekici Brokk ve Eitri isimli iki cüce kardeş yapmışlardır. Çekiç yapılırken Loki sinek kılığına girip cüceleri ısırarak rahatsız edince bir kaza olmuş, çekicin sapı kısalmıştır.
Bu iki cüce ayrıca bu çekice birçok farklı özellik vermiştir. Çekiç, Thor’un onu kolayca saklayabilmesi için küçülebilir. Ayrıca bir bumerang gibi, bir düşmana atılınca düşmana tüm gücüyle çarpar ve sahibinin ellerine geri döner. Thor kılık değiştireceği zaman çekici ile kendi yörüngesinde hızlıca döner. Fırtınaları çekici ile kontrol eder, yağmurları onunla yağdırır. Çekici ile evlilikleri ve nesneleri de kutsayabilir.
Onun güçlü olmasını sağlayan bir diğer sihirli nesne de altın bir kemerdir. Bu kemeri takar takmaz gücü ikiye, hatta üçe katlanır.
Ayrıca Thor’un iki tane keçisi vardır. Bu keçilerden birinin adı Tanngniost (Diş Çatırdatan) diğerinin adı da Tanngrisnir (Diş Gıcırdatan)dır. Bu keçilerin çektiği arabası yerde de gökte de gidebilir.
FIKRA - 18 yaşındaki Kız Annesine iki aydır hastalanmadığını söyler
Fıkra
18 yaşındaki kız, annesine iki aydır hastalanmadigini söyler. Annesi, çok tedirgin olur ve eczaneye hamilelik testi almaya gider ve sonuçlar kizin hamile oldugunu gösterir. Anne çildirmistir, bagirir çagirir ve bunu yapan hangi domuz, bilmek istiyorum' der. Kiz telefon açar ve yarim saat içinde bir Ferrari evin önü...nde durur, içinden hafif kirlasmis saçlari ve çok pahali bir elbisenin içinde manyak yakisikli biri iner ve kapidan içeri girer. Anne baba ve kizla beraber otururlar. Adam,Kiziniz durumu anlatti' der 'kisisel durumumdan dolayi kizinizla evlenemem.' der, ' ancak tüm sorumlulugu aliyorum' der. Eğer bir kiz çocugu dogarsa ; Annesine bir ev, bir yazlik villa ve 1 milyon dolarlik bir banka hesabi, Eger bir erkek çocuk olursa ; Birkaç fabrika ve bir milyon dolarlik bir hesap, Eger ikiz dogarsa ; Her ikisine de 500 bin dolarlik hesap ve birer fabrika verecegim,' der. 'Ancak düsük olursa....' O zamana kadar sessizce bekleyen baba elini dostça adamin omuzuna koyar ve
'O zaman tekrar denersiniz evladım' der
18 yaşındaki kız, annesine iki aydır hastalanmadigini söyler. Annesi, çok tedirgin olur ve eczaneye hamilelik testi almaya gider ve sonuçlar kizin hamile oldugunu gösterir. Anne çildirmistir, bagirir çagirir ve bunu yapan hangi domuz, bilmek istiyorum' der. Kiz telefon açar ve yarim saat içinde bir Ferrari evin önü...nde durur, içinden hafif kirlasmis saçlari ve çok pahali bir elbisenin içinde manyak yakisikli biri iner ve kapidan içeri girer. Anne baba ve kizla beraber otururlar. Adam,Kiziniz durumu anlatti' der 'kisisel durumumdan dolayi kizinizla evlenemem.' der, ' ancak tüm sorumlulugu aliyorum' der. Eğer bir kiz çocugu dogarsa ; Annesine bir ev, bir yazlik villa ve 1 milyon dolarlik bir banka hesabi, Eger bir erkek çocuk olursa ; Birkaç fabrika ve bir milyon dolarlik bir hesap, Eger ikiz dogarsa ; Her ikisine de 500 bin dolarlik hesap ve birer fabrika verecegim,' der. 'Ancak düsük olursa....' O zamana kadar sessizce bekleyen baba elini dostça adamin omuzuna koyar ve
'O zaman tekrar denersiniz evladım' der
23 Mart 2011 Çarşamba
Filler ve Boyama Teknikleri
Bir Fil Resim yapabilir mi? Mutlaka izleyin şaşıracaksınız. http://www.exoticworldgift s.com/ sitesini de ziyaret etmenizi tavsiye ederim.
14 Mart 2011 Pazartesi
Sergen Yalcin ve iddia
Spiker: Sergen, 18 yaşından küçüklerin de iddaa oynadığı görülüyor, onlara ne söylemek istersin ?
Sergen Yalçın: Almanya ligi'nden uzak dursunlar çok sürpriz oluyor.
Sergen Yalçın: Almanya ligi'nden uzak dursunlar çok sürpriz oluyor.
Dünyanın en pahalı benzini
FIKRA - KADINLARA Sormuslar
Kadınlara Sormuşlar..
Uluslar arası ölçekte bir kadın araştırması yapan sosyolog,
dünyanın çe......şitli ülkelerindeki kadınlara bir soru sormuş.
_Kocanızı başka bi kadınla yakalarsanız ne yaparsınız?
soruya ülkelere göre verilen yanıtlar ise şöyle olmuş…
_İsveçli:neyimi begenmedigini sorarım
_Rus:evi terkederim
_Fransız:sesimi çıkarmam,sevgilimle gider beni teselli etmesini isterim.
_İtalyan:kadını vururum.
_İspanyol:kocamı vururum.
_Yunanlı:her ikisini vururum.
_Türk: benim kocam yapmaz!!!
13 Mart 2011 Pazar
Mukemmel Fotograflar - KURT UYKUSU
Izlenmesi gereken filmler - Yeopgijeogin Geunyeo
Kader nedir bilir misin? Sevdiğin kişi için, tesadüflerden bir köprü inşa etmektir.
My Sassy Girl (2001)
Users: 8.2/10 (15,265 votes) 127 reviews | Critics: 39 reviews
Based on a series of true stories posted by Ho-sik Kim on the Internet describing his relationship with his girlfriend. These were later transformed into a best-selling book and the movie follows the book closely. It describes the meeting of Kyun-woo (Cha) and an unnamed girl. Kyun-woo is shamed into assisting the girl because the other passengers mistakenly think she is his girlfriend. Once he helps her, Kyun-woo develops a deep sense of responsibility for her which enables him to tolerate (somehow) the girls abuses.
Director: Jae-young Kwak
Writers: Ho-sik Kim (novel), Jae-young Kwak (screenplay)
Kyun-woo bir gün eve dönerken, metro istasyonunda sarhoş bir kıza rastlar. Kız, güvenlik çizgisinin bir adım ötesindedir. Kyun-woo koşar ve metro gelmeden kızı güvenli alana geri çeker. Daha sonra metroya binerler. Kız, metroda bir adamın üzerine kusar ve kendinden geçmeden önce, Kyun-woo'ya sevgilim diye seslenir. Kız, Kyun-woo'nun başına kalmıştır. Mecburen kızı sırtlar ve bir otel odasına götürür. Kyun-woo baygın hâldeki kızı yatağa yatırdıktan sonra, duşa girer. Tam bu sırada, kızın telefonu çalar ve Kyun-woo cevaplar. Kızın, yanında uyuduğunu ve bulundukları otelin adresini söyler. Daha Kyun-woo üstünü bile giyinememişken, odayı polis basar. Kyun-woo'yu nezarete alırlar. Ertesi gün serbest kalır. Daha sonra, Kyun-woo'nun telefonu çalar. Arayan dün geceki kızdır ve buluşmak istemektedir. Kyun-woo da mecburen, buluşmaya gitmek zorunda kalır.
Amerikan filmlerindeki o yılışık hava yok. En güzel yanlarından biri de bu zaten. Son derece samimi geliyor insana. Seks objesi kullanılmamış. Bir iki göğüs gösterelim seyirci çekelim niyetinde değil. Vermek istediği bir duygu var alabilene.
Bu film, sadece bir komedi değil. Özellikle ikinci yarıdan sonra, dugusal yanı ağır basıyor. Komedi yanı minimuma iniyor. Son olarak, filmin süresi iki saati aşsa da, bir an bile sıkmıyor. Zevkle izletiyor kendini. Hollywood yapımlarına taş çıkartır nitelikte. Mutlaka izleyin bu filmi. İzleyebileceğiniz en güzel aşk hikâyelerinden biri.
My Sassy Girl (2001)
Yeopgijeogin geunyeo (original title)
123 min -
Comedy | Drama | Romance - 27 July 2001 (South Korea) Users: 8.2/10 (15,265 votes) 127 reviews | Critics: 39 reviews
Based on a series of true stories posted by Ho-sik Kim on the Internet describing his relationship with his girlfriend. These were later transformed into a best-selling book and the movie follows the book closely. It describes the meeting of Kyun-woo (Cha) and an unnamed girl. Kyun-woo is shamed into assisting the girl because the other passengers mistakenly think she is his girlfriend. Once he helps her, Kyun-woo develops a deep sense of responsibility for her which enables him to tolerate (somehow) the girls abuses.
Director: Jae-young Kwak
Writers: Ho-sik Kim (novel), Jae-young Kwak (screenplay)
Stars: Tae-hyun Cha, Gianna Jun and Jin-hie Han
Kyun-woo bir gün eve dönerken, metro istasyonunda sarhoş bir kıza rastlar. Kız, güvenlik çizgisinin bir adım ötesindedir. Kyun-woo koşar ve metro gelmeden kızı güvenli alana geri çeker. Daha sonra metroya binerler. Kız, metroda bir adamın üzerine kusar ve kendinden geçmeden önce, Kyun-woo'ya sevgilim diye seslenir. Kız, Kyun-woo'nun başına kalmıştır. Mecburen kızı sırtlar ve bir otel odasına götürür. Kyun-woo baygın hâldeki kızı yatağa yatırdıktan sonra, duşa girer. Tam bu sırada, kızın telefonu çalar ve Kyun-woo cevaplar. Kızın, yanında uyuduğunu ve bulundukları otelin adresini söyler. Daha Kyun-woo üstünü bile giyinememişken, odayı polis basar. Kyun-woo'yu nezarete alırlar. Ertesi gün serbest kalır. Daha sonra, Kyun-woo'nun telefonu çalar. Arayan dün geceki kızdır ve buluşmak istemektedir. Kyun-woo da mecburen, buluşmaya gitmek zorunda kalır.
Yeopgijeogin Geunyeo, çılgın bir genç kız ile delikanlıının ilginç, ama bir o kadar da güzel hikâyesini anlatıyor. Tüm film boyunca, yukarıdaki sözün ne kadar doğru olduğu anlaşılıyor. Filmde öylesine ilginç ve güzel tesadüfler var ki, bunlara tesadüf demeye dil varmıyor. Büsbütün kader bu diyorsunuz. Kızın neden biraz "çılgınca" davrandığı da filmin sonunda açığa çıkıyor. O zaman her şey biraz daha anlam kazanıyor ve filmin değeri gözünüzde daha da artıyor. Filmin sonu, gayet güzel bağlanmış. İster istemez duygulanıyorsunuz. Filmin komedi yönü ise biraz abartılı. Ancak bu film için bir eksi değil. Komedi sahneleri adeta birer anime tadında. Bol bol gülüyorsunuz. Genç kızın yazdığı, kâh bir samuray olduğu, kâh gelecekten gelen bir kahraman olduğu hikâyeler, absürt ve eğlenceli. Bize kızın iç dünyasından ipuçları veriyor. Bir detay olarak güzel düşünülmüş. Diğer bir detay da, filmde kızın isminin hiç zikredilmemesi. İzlerken anlamıyorsunuz zaten. Ama film bitince, neydi bu kızın adı diye afallayabilirsiniz.
Amerikan filmlerindeki o yılışık hava yok. En güzel yanlarından biri de bu zaten. Son derece samimi geliyor insana. Seks objesi kullanılmamış. Bir iki göğüs gösterelim seyirci çekelim niyetinde değil. Vermek istediği bir duygu var alabilene.
Bu film, sadece bir komedi değil. Özellikle ikinci yarıdan sonra, dugusal yanı ağır basıyor. Komedi yanı minimuma iniyor. Son olarak, filmin süresi iki saati aşsa da, bir an bile sıkmıyor. Zevkle izletiyor kendini. Hollywood yapımlarına taş çıkartır nitelikte. Mutlaka izleyin bu filmi. İzleyebileceğiniz en güzel aşk hikâyelerinden biri.
Etiketler:
film,
kader,
My Sassy Girl,
uzakdogu filmleri,
Yeopgijeogin geunyeo
Esperanto Nedir?
Esperanto (orijinal adıyla Lingvo Internacia), kendini Dr. Esperanto olarak tanıtan Polonyalı göz doktoru Ludwik Łejzer Zamenhof tarafından, farklı dilleri konuşan kişiler arasındaki iletişim zorluklarının, öğrenilmesi kolay bir ortak dil ile aşılabileceği düşüncesiyle 1887 yılında üretilen bir yapay dildir. Günümüzde en çok tanınan ve en çok konuşanı bulunan yapay dil olmakla birlikte uluslararası iletişim dili olma amacına tam anlamıyla ulaşamamıştır.
Esperanto kelimesinin kökeni, Fransızcadaki -umut etmek anlamına gelen- "esperer" kelimesine dayanmaktadır. Esperer kelimesi, Esperantoya esperi olarak geçmiştir. Ek ve köklerine ayrılışı esper¹-ant²-o³ şeklindedir.
¹ Umut eden anlamındaki esperi fiilinden gelir.
² Bir işi yapan, bir şeyin yolundan giden anlamındaki -ant sonekidir.
³ Kelimeye isim anlamı katan -o sonekidir.
Esperanto dilinin özgün adı aslında Lingvo Internacia'dır ancak L. L. Zamenhof Esperanto'yu tanıttığı 1887 tarihli Unua Libro isimli klitabında kendisinden Doktoro Esperanto (Dr. Umutlu) takma adıyla bahsetmiş ve zamanla dilin kendisi de daha çok bu isimle anılır hâle gelmiştir.
Esperanto yapay dili 1870'ler ve 1880'ler civarında Polonyalı göz doktoru Ludwik Lejzer Zamenhof tarafından geliştirilip, 1887 yılında yayımlanmıştır.
Dr. Zamenhof'un bulunduğu bölgedeki insanlar Lehçe, Rusça, Yidiş gibi farklı diller konuşuyorlardı. Zamenhof bu insanların birbirleriyle anlaşmalarını kolaylaştırmak için hiç değişmeyen ve istisnası olmayan 16 ana kurala dayalı ve kelimelerinin köklerini genellikle bu Avrupa dillerinden alan Esperanto dilini icat etmiştir.
Zamenhof, çocukluğundan beri farklı dilleri konuşan insanların daha kolay anlaşabilmesi için uluslararası kolaylaştırılmış bir yapay dil oluşturma fikrinde olmuştur. İlk zamanlarda Latince veya Yunanca dillerinden birini basitleştirmeyi düşünmüşse de, Latince öğrenmeye başladıktan sonra, bu dilin yapısının çok karmaşık olduğunu düşünerek tamamen yeni bir dil üretmenin daha isabetli olacağına karar vermiştir. Onlu yaşlarının başından itibaren böyle bir dili oluşturmak için çalışmıştır.
İngilizce'yi öğrendiği sıralarda Zamenhof, fiilin şahıslara göre farklı olarak çekimlenmesinin gereksiz olduğunu ve gramatik sistemin hayal edilebileceğinden çok daha basit olabileceğini düşünmekteydi ancak kelime ezberlemekte hâlâ zorlanmaktaydı. Rusça öğrenmeye başladığında ise bu sorunu sonekler vasıtasıyla en aza indirebileceğini farketti ve dilini bu yönde geliştirmeye başladı. Dilinin kelime hazinesini dünya çapında öğretilme ve bilinme oranının yüksek olduğunu düşündüğü Romen ve Cermen dillerinden yararlanarak oluşturdu.
1881'e gelindiğinde dilde görülen en önemli değişiklikler dil adının Lingvo Universala olarak değişmesi, w harfinin v harfiyle değiştirilmesi, çoğul isim takısının -es yerine -oj şekline dönüştürülmesi, dile belirtme hal eki -l'nin eklenmesidir. Dilin bu aşamasında hâlâ bazı fiillerin vurgusu son hecededir, dilde bugün bulunmayan á, ć, é, ħ, -ó, ś, ź harfleri vardır, şimdiki ve geniş zaman eki -é, geçmiş zaman eki -u, gelecek zaman eki -uj, şart kipi eki -á, emir kipi eki -ó, mastar eki -e veya -i'dir ve şahıs zamirleri bugünkünden farklıdır.
Sonraki yıllarda Zamenhof, özellikle yabancı dillerde yazılmış edebî yazıların ve şiirlerin Esperanto'ya çevrilmesi sırasında, dili ile ilgili fikirlerini en son aşamaya ulaştırmıştır. Fiillerdeki son hece vurgusunu kaldırıp, vurgunun her zaman sondan ikinci hecede olması kuralını getirmiştir. ć, ħ, ś, ź sembolleri sırasıyla ĉ, ĥ, ŝ, ĵ sembolleriyle değiştirilmiş, dź ikilisiyle verilen sesi karşılamak için de dile ĝ harfi eklenmiştir.
1887'de Zamenhof'un bugünkü hâliyle Esperanto dilini Lingvo Internacia adıyla içeren Unua Libro (ilk kitap) isimli kitabını tamamlamasıyla, dilin ilk yapım aşaması resmen tamamlanmıştır. 1887 yılı herkesçe, Esperanto'nun gerçek ortaya çıkış tarihi olarak kabul edilir.
Esperanto ilk yılında Rus İmparatorluğu'nda ve Doğu Avrupa'da tanınmaya başladı ancak hemen sonra dilin bilinirliği Batı Avrupa'ya ve 1889'da Arjantin'e, 1901'de Kanada'ya, 1903'te Cezayir, Şili, Japonya, Meksika ve Peru'ya, 1904'te Tunus'a, 1905'te ABD, Gine, Çinhindi, Yeni Zellanda, Tonkin ve Uruguay'a kadar ulaştı.
I. ve II. Dünya Savaşı yılları haricinde 1905 yılından beri her yıl Esperanto temalı dünya kongreleri yapılmış ve bu kongreler dilin prestij ve resmiyet kazanma sürecinde etkili olmuştur.
Dilde kararlılığı ve dile olan güveni arttırmak amacıyla 1905'teki Bolonya Deklarasyonu'yla Esperanto üzerinde yapılabilecek değişiklikler kesin bir dille büyük oranda sınırlandırılmış ve Fundamento de Esperanto isimli kitapta geçen kuralların ebediyyen kimse tarafından değiştirilemeyeceği bildirilmiştir.
1920'lerin başında Milletler Cemiyeti'nin çalışma dilinin Esperanto olmasıyla ilgili bir öneri verilmiştir ve oylamada diğer 10 delegenin tamamı bu öneriyi desteklerken yalnızca Fransız delege Gabriel Hanotaux, Fransızca'nın dünya dili statüsünü kaybedebileceği endişesiyle öneriyi reddetmiştir. Ancak iki yıl sonra Milletler Cemiyeti, bütün ülkelerine eğitim müfredatlarına Esperanto'yu dahil etmelerini tavsiye etmiştir.
1930'lardan sonra Adolf Hitler bir çok Esperanto konuşanını antinasyonalist oldukları gerekçesiyle öldürtmüştür. Hitler, Zamenhof'un Yahudi olmasından dolayı Esperanto kullanımını yasaklamıştı ve Esperanto'nun dünyanın farklı yerlerine dağılmış, farklı dilleri konuşan Yahudileri bir araya getirmek için üretilmiş olduğunu düşünüyordu.[3] Bununla birlikte aynı yılların Faşist İtalya'sında Esperanto'ya karşı herhangi bir önemli müdahele bulunmadığı gibi, hazırlanan bazı milli tanıtım broşürlerinde Esperanto dilinin kullanıldığı da olmuştur.
II. Dünya savaşından sonra Soğuk Savaş yıllarında her iki taraf da Esperanto'nun diğer taraf tarafından propoganda dili olarak kullanmasından çekinmiş, ancak 1954 yılında UNESCO, Universala Esperanto-Asocio (Dünya Esperanto Birliği) ile danışmanlık ilişkisi kurmuştur. Dil 1970'lerde dünyanın yeni bölgelerine yayılmayı başarmıştır.
1975 yılında Esperanto hareketinde, özellikle İran'da bir canlanma gözlenmiş, Tahran'da 3000 kişilik bir grup Esperanto öğrenmeye başlamış, 1985 yılında UNESCO, BM üyesi ülkelerin, eğitim müfredatlarına Esperanto öğrenimini dahil etmelerini teşvik etmiştir. Afrika'daki Esperanto konuşanlar, 1991 yılında Esperanto Panafrika Kongresi düzenlenebilecek derecede artmıştır.
Son yıllarda internet kullanımının yaygınlaşması ve bireyler-arası uluslararası temasın üst düzeye çıkmasıyla Esperanto hareketi yeniden canlanmaya başlamışsa da henüz dikkat çekecek seviyelere ulaşamamıştır.
saluton - merhaba
gxis - hoşçakal (x, esperanto abecede bulunan bazı harfleri belirtmek için kullanılır. örnek olarak burada gx ğ 'ye benzeyen bir harfi gösterir ve "c" olarak okunur.)
kiel vi fartas? - nasılsın?
bone, kaj vi? - iyi, ya sen?
mi logxas en istanbul. - istanbul'da yaşıyorum.
cxu vi parolas francan lingvon? - fransızca konuşur musunuz?
mi parolas turkan lingvon. - türkçe konuşmayı bilirim.
Esperanto kelimesinin kökeni, Fransızcadaki -umut etmek anlamına gelen- "esperer" kelimesine dayanmaktadır. Esperer kelimesi, Esperantoya esperi olarak geçmiştir. Ek ve köklerine ayrılışı esper¹-ant²-o³ şeklindedir.
¹ Umut eden anlamındaki esperi fiilinden gelir.
² Bir işi yapan, bir şeyin yolundan giden anlamındaki -ant sonekidir.
³ Kelimeye isim anlamı katan -o sonekidir.
Esperanto dilinin özgün adı aslında Lingvo Internacia'dır ancak L. L. Zamenhof Esperanto'yu tanıttığı 1887 tarihli Unua Libro isimli klitabında kendisinden Doktoro Esperanto (Dr. Umutlu) takma adıyla bahsetmiş ve zamanla dilin kendisi de daha çok bu isimle anılır hâle gelmiştir.
Esperanto yapay dili 1870'ler ve 1880'ler civarında Polonyalı göz doktoru Ludwik Lejzer Zamenhof tarafından geliştirilip, 1887 yılında yayımlanmıştır.
Dr. Zamenhof'un bulunduğu bölgedeki insanlar Lehçe, Rusça, Yidiş gibi farklı diller konuşuyorlardı. Zamenhof bu insanların birbirleriyle anlaşmalarını kolaylaştırmak için hiç değişmeyen ve istisnası olmayan 16 ana kurala dayalı ve kelimelerinin köklerini genellikle bu Avrupa dillerinden alan Esperanto dilini icat etmiştir.
Zamenhof, çocukluğundan beri farklı dilleri konuşan insanların daha kolay anlaşabilmesi için uluslararası kolaylaştırılmış bir yapay dil oluşturma fikrinde olmuştur. İlk zamanlarda Latince veya Yunanca dillerinden birini basitleştirmeyi düşünmüşse de, Latince öğrenmeye başladıktan sonra, bu dilin yapısının çok karmaşık olduğunu düşünerek tamamen yeni bir dil üretmenin daha isabetli olacağına karar vermiştir. Onlu yaşlarının başından itibaren böyle bir dili oluşturmak için çalışmıştır.
İngilizce'yi öğrendiği sıralarda Zamenhof, fiilin şahıslara göre farklı olarak çekimlenmesinin gereksiz olduğunu ve gramatik sistemin hayal edilebileceğinden çok daha basit olabileceğini düşünmekteydi ancak kelime ezberlemekte hâlâ zorlanmaktaydı. Rusça öğrenmeye başladığında ise bu sorunu sonekler vasıtasıyla en aza indirebileceğini farketti ve dilini bu yönde geliştirmeye başladı. Dilinin kelime hazinesini dünya çapında öğretilme ve bilinme oranının yüksek olduğunu düşündüğü Romen ve Cermen dillerinden yararlanarak oluşturdu.
Zamenhof 17 Aralık 1878'de birkaç arkadaşı ile birlikte 19. doğum gününün yanı sıra Lingwe Uniwersala (dünya dili) adlı dilinin doğuşunu da kutlamıştır. Dilin bu aşamasıyla ilgili çok fazla bir bilgi yoktur ve bugüne yalnızca bir dörtlük kalmıştır.
1881'e gelindiğinde dilde görülen en önemli değişiklikler dil adının Lingvo Universala olarak değişmesi, w harfinin v harfiyle değiştirilmesi, çoğul isim takısının -es yerine -oj şekline dönüştürülmesi, dile belirtme hal eki -l'nin eklenmesidir. Dilin bu aşamasında hâlâ bazı fiillerin vurgusu son hecededir, dilde bugün bulunmayan á, ć, é, ħ, -ó, ś, ź harfleri vardır, şimdiki ve geniş zaman eki -é, geçmiş zaman eki -u, gelecek zaman eki -uj, şart kipi eki -á, emir kipi eki -ó, mastar eki -e veya -i'dir ve şahıs zamirleri bugünkünden farklıdır.
Sonraki yıllarda Zamenhof, özellikle yabancı dillerde yazılmış edebî yazıların ve şiirlerin Esperanto'ya çevrilmesi sırasında, dili ile ilgili fikirlerini en son aşamaya ulaştırmıştır. Fiillerdeki son hece vurgusunu kaldırıp, vurgunun her zaman sondan ikinci hecede olması kuralını getirmiştir. ć, ħ, ś, ź sembolleri sırasıyla ĉ, ĥ, ŝ, ĵ sembolleriyle değiştirilmiş, dź ikilisiyle verilen sesi karşılamak için de dile ĝ harfi eklenmiştir.
1887'de Zamenhof'un bugünkü hâliyle Esperanto dilini Lingvo Internacia adıyla içeren Unua Libro (ilk kitap) isimli kitabını tamamlamasıyla, dilin ilk yapım aşaması resmen tamamlanmıştır. 1887 yılı herkesçe, Esperanto'nun gerçek ortaya çıkış tarihi olarak kabul edilir.
Esperanto ilk yılında Rus İmparatorluğu'nda ve Doğu Avrupa'da tanınmaya başladı ancak hemen sonra dilin bilinirliği Batı Avrupa'ya ve 1889'da Arjantin'e, 1901'de Kanada'ya, 1903'te Cezayir, Şili, Japonya, Meksika ve Peru'ya, 1904'te Tunus'a, 1905'te ABD, Gine, Çinhindi, Yeni Zellanda, Tonkin ve Uruguay'a kadar ulaştı.
I. ve II. Dünya Savaşı yılları haricinde 1905 yılından beri her yıl Esperanto temalı dünya kongreleri yapılmış ve bu kongreler dilin prestij ve resmiyet kazanma sürecinde etkili olmuştur.
L. L. Zamenhof'un 1905'te Bolonya Deklarasyonu'nda yaptığı Esperanto dilindeki konuşmasından bir kesit
1920'lerin başında Milletler Cemiyeti'nin çalışma dilinin Esperanto olmasıyla ilgili bir öneri verilmiştir ve oylamada diğer 10 delegenin tamamı bu öneriyi desteklerken yalnızca Fransız delege Gabriel Hanotaux, Fransızca'nın dünya dili statüsünü kaybedebileceği endişesiyle öneriyi reddetmiştir. Ancak iki yıl sonra Milletler Cemiyeti, bütün ülkelerine eğitim müfredatlarına Esperanto'yu dahil etmelerini tavsiye etmiştir.
1930'lardan sonra Adolf Hitler bir çok Esperanto konuşanını antinasyonalist oldukları gerekçesiyle öldürtmüştür. Hitler, Zamenhof'un Yahudi olmasından dolayı Esperanto kullanımını yasaklamıştı ve Esperanto'nun dünyanın farklı yerlerine dağılmış, farklı dilleri konuşan Yahudileri bir araya getirmek için üretilmiş olduğunu düşünüyordu.[3] Bununla birlikte aynı yılların Faşist İtalya'sında Esperanto'ya karşı herhangi bir önemli müdahele bulunmadığı gibi, hazırlanan bazı milli tanıtım broşürlerinde Esperanto dilinin kullanıldığı da olmuştur.
II. Dünya savaşından sonra Soğuk Savaş yıllarında her iki taraf da Esperanto'nun diğer taraf tarafından propoganda dili olarak kullanmasından çekinmiş, ancak 1954 yılında UNESCO, Universala Esperanto-Asocio (Dünya Esperanto Birliği) ile danışmanlık ilişkisi kurmuştur. Dil 1970'lerde dünyanın yeni bölgelerine yayılmayı başarmıştır.
1975 yılında Esperanto hareketinde, özellikle İran'da bir canlanma gözlenmiş, Tahran'da 3000 kişilik bir grup Esperanto öğrenmeye başlamış, 1985 yılında UNESCO, BM üyesi ülkelerin, eğitim müfredatlarına Esperanto öğrenimini dahil etmelerini teşvik etmiştir. Afrika'daki Esperanto konuşanlar, 1991 yılında Esperanto Panafrika Kongresi düzenlenebilecek derecede artmıştır.
Son yıllarda internet kullanımının yaygınlaşması ve bireyler-arası uluslararası temasın üst düzeye çıkmasıyla Esperanto hareketi yeniden canlanmaya başlamışsa da henüz dikkat çekecek seviyelere ulaşamamıştır.
Sınıflandırılma
Bir yapay dil olarak Esperanto, hiçbir tek dile bire bir bağlı değildir. Kelime hazinesi bakımından Romen Dilleri grubuna dahil edilebilir ancak yapıbilim bakımından mevcut hiçbir dil grubana yakın değildir. Esperanto yapısal olarak genellikle sondan, yer yer önden eklemeli ve tek heceli dillerin özelliklerini yansıtmaktadır. Fonetik açıdan Slav Dilleri'ne yakındır. Anlambilimce Hint-Avrupa Dil Ailesi'nin karakteristiklerini taşır. Esperanto serbest cümle dizimine sahiptir, cümledeki öğelerin yerleri değiştirildiğinde cümlenin anlamı değişmez.Yazı
Esperanto, Esperanto'ya uyarlanmış Lâtin alfabesiyle yazılır. Alfabedeki her harf her zaman aynı sesi verir ve alfabede temsil edilen çoğu sesin Türkçe'de oldukça yakın bir karşılığı vardır.saluton - merhaba
gxis - hoşçakal (x, esperanto abecede bulunan bazı harfleri belirtmek için kullanılır. örnek olarak burada gx ğ 'ye benzeyen bir harfi gösterir ve "c" olarak okunur.)
kiel vi fartas? - nasılsın?
bone, kaj vi? - iyi, ya sen?
mi logxas en istanbul. - istanbul'da yaşıyorum.
cxu vi parolas francan lingvon? - fransızca konuşur musunuz?
mi parolas turkan lingvon. - türkçe konuşmayı bilirim.
Etiketler:
dünya dili,
Esperanto,
Türkiye Esperanto,
Zamenhof
Tsunami Nedir? Nasıl Oluşur?
Okyanus ya da denizlerin tabanında oluşan deprem, volkan patlaması ve bunlara bağlı taban çökmesi, zemin kaymaları gibi tektonik olaylar sonucu denize geçen enerji nedeniyle oluşan uzun periyotlu deniz dalgasına denir.
Japonya'da, 21000 kişinin hayatını kaybettiği Büyük Meiji Tsunamisi'nden sonra Japonlar'ın yaptığı yardım çağrılarıyla dünya dillerine kendiliğinden yerleşmiştir.
Tsunamiden sonra oluşan dalganın diğer deniz dalgalarından farkı, su zerreciklerinin sürüklenmesi sonucu hareket kazanmasıdır. Derin denizde varlığı hissedilmezken, sığ sulara geldiğinde dik yamaçlı kıyılarda ya da V tipi daralan körfez ve koylarda bazen 30 metreye kadar tırmanarak çok şiddetli akıntılara neden olan bu dalga; insanlar için deprem, tayfun, çığ, yangın ya da sel gibi bir doğal afet haline gelebilmektedir.
Tsunami ilk oluştuğunda tek bir dalgadır ancak kısa bir süre içerisinde üç ya da beş dalgaya dönüşerek çevreye yayılmaya başlar. Bu dalgaların birincisi ve sonuncusu çok zayıftır ancak diğer dalgalar etkilerini kıyılarda şiddetli biçimde hissettirebilecek bir enerjiyle ilerlerler. Bu nedenle depremlerden kısa bir süre sonra kıyılarda görülen yavaş ama anormal su düzeyi değişimi ilk dalganın geldiğini gösterir. Bu değişim, arkadan gelecek olan çok kuvvetli dalgaların ilk habercisi de olabilir.Kaynakwh webhatti.com:









Japonya'da, 21000 kişinin hayatını kaybettiği Büyük Meiji Tsunamisi'nden sonra Japonlar'ın yaptığı yardım çağrılarıyla dünya dillerine kendiliğinden yerleşmiştir.
Tsunamiden sonra oluşan dalganın diğer deniz dalgalarından farkı, su zerreciklerinin sürüklenmesi sonucu hareket kazanmasıdır. Derin denizde varlığı hissedilmezken, sığ sulara geldiğinde dik yamaçlı kıyılarda ya da V tipi daralan körfez ve koylarda bazen 30 metreye kadar tırmanarak çok şiddetli akıntılara neden olan bu dalga; insanlar için deprem, tayfun, çığ, yangın ya da sel gibi bir doğal afet haline gelebilmektedir.
Tsunami ilk oluştuğunda tek bir dalgadır ancak kısa bir süre içerisinde üç ya da beş dalgaya dönüşerek çevreye yayılmaya başlar. Bu dalgaların birincisi ve sonuncusu çok zayıftır ancak diğer dalgalar etkilerini kıyılarda şiddetli biçimde hissettirebilecek bir enerjiyle ilerlerler. Bu nedenle depremlerden kısa bir süre sonra kıyılarda görülen yavaş ama anormal su düzeyi değişimi ilk dalganın geldiğini gösterir. Bu değişim, arkadan gelecek olan çok kuvvetli dalgaların ilk habercisi de olabilir.Kaynakwh webhatti.com:
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)